Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
No cultural background is necessary to understand art.
- Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.
Some day you will come to realize the importance of saving.
- Bir gün tasarrufun önemini anlamak için geleceksin.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
We have to figure out how to do this.
- Bunun nasıl yapıldığını anlamak zorundayız.
It's hard to figure out what Tom wants.
- Tom'un ne istediğini anlamak zor.
It's hard to figure out who's telling the truth.
- Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
She had enough sense to understand what he really meant.
- Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
The reason which he gave is hard to understand.
- Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
You have only to read this article to see how serious the accident was.
- Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.
To understand it, you have only to read this book.
- Onu anlamak için, yalnızca bu kitabı okumak zorundasın.
I like to take things apart to see what makes them tick.
- Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
- Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I didn't need to understand French to know that they were angry.
- Onların kızgın olduğunu anlamak için Fransızca anlamama gerek yoktu.
I find it difficult to understand what he is saying.
- Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
This kind of music is something that older people have difficulty understanding.
- Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.
We have to figure out how to do this.
- Bunun nasıl yapıldığını anlamak zorundayız.
I like to take things apart to see what makes them tick.
- Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
It took a long time to take in what she was saying.
- Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
It took a long time to take in what she was saying.
- Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.
Each chapter in the textbook is followed by about a dozen comprehension questions.
- Ders kitabında her bölüm yaklaşık bir düzine anlama soruları tarafından takip edilir.
That was beyond my comprehension.
- O benim anlamamın ötesinde bir şeydi.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tom says that he has no trouble understanding Mary's French.
- Tom Mary'yi Fransızca anlamakta zorlanmadığını söylüyor.
Tom just found out that he has to move to Boston.
- Tom Boston'a taşınmak zorunda olduğunu anladı.
Tom called Mary and found out she wasn't planning on coming.
- Tom Mary'yi aradı ve onun gelmeyi planlamadığını anladı.
Thanks for the insight.
- Anlama için teşekkürler.
We have to grasp this issue.
- Bu meseleyi anlamak zorundayız.
Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking.
- Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.
Tom's pretty quick on the uptake.
- Tom anlamada oldukça hızlı.
Tom didn't know the meaning of anglophobia, so he did a quick web search to see if he could find out what it meant.
- Tom anglophobia'nın anlamını bilmiyordu, bu yüzden onun ne demek olduğunu bulabilmek için hızlı bir web araştırması yaptı.
I imagine that Tom will eventually find out that Mary has been talking behind his back.
- Sanırım Tom sonunda Mary'nin onun arkasından konuştuğunu anlayacak.
I could not make out what he meant.
- Onun ne demek istediğini anlayamadım.
I can't make out what you're saying.
- Söylediğini anlayamıyorum.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
I know you think you understood what you thought I said, but I'm not sure you realized that what you heard is not what I meant.
- Ne söylediğimi sandığını anladığını düşündüğünü biliyorum fakat duyduğunun benim demek istediğimin olmadığını anladığından emin değilim.
Tom tried to make sense of what just happened.
- Tom sadece ne olduğunu anlamaya çalıştı.
I was trying to make sense of what had happened.
- Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Tom says that he has no trouble understanding Mary's French.
- Tom Mary'yi Fransızca anlamakta zorlanmadığını söylüyor.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
OK, I think I got it.
- Tamam, sanırım anladım.
I think I got it right.
- Sanırım onu doğru anladım.
Being a foreigner, I couldn't catch on to the joke.
- Ben bir yabancı olduğum için, şakayı anlayamadım.
He does not seem to be able to catch on to what she is saying.
- O onun ne söylediğini anlayabiliyor gibi görünmüyor.
I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
- Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
The professor was unable to comprehend what I meant.
- Profesör ne demek istediğimi anlayamadı.
Tom didn't comprehend everything.
- Tom her şeyi anlamadı.
I couldn't figure out what he meant.
- Onun ne demek istediğini anlayamadım.
I imagine that Tom will eventually figure out that Mary doesn't really like him.
- Sanırım sonunda Tom Mary'nin gerçekten ondan hoşlanmadığını anlayacak.
No one understands me.
- Hiç kimse beni anlamıyor.
No one understands that.
- Onu hiç kimse anlamıyor.
I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
- Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
You don't need much intelligence to understand that.
- Onu anlamak için çok zekaya ihtiyacın yok.
People with no sense of humor are like meadows with no flowers.
- Espriden anlamayan insan, çiçeksiz çayır gibidir.
She had enough sense to understand what he really meant.
- Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
This composition is so badly written than I can not make out what he means.
- Bu kompozisyon o kadar kötü yazılmış ki ben onun ne anlama geldiğini çıkaramıyorum.