Tom certainly looks like he wants to start a fight.
- Tom kesinlikle bir döğüşü başlatmak istiyor gibi görünüyor.
Tom came here today looking to start a fight.
- Tom bugün bir kavga başlatmak için buraya geldi.
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
You began to learn Esperanto.
- Esperanto öğrenmeye başladınız.
Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking.
- Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.
He stopped smoking and started running.
- Sigarayı bıraktı ve koşmaya başladı.
They decided to launch a major attack.
- Büyük bir saldırı başlatmaya karar verdiler.
The general decided to launch an offensive against the enemy camp.
- General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
When we went to the hall, the concert had already begun.
- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
The War of 1812 had begun.
- 1812 Savaşı başlamıştı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
She had no idea how to set about her work.
- İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
I've never seen him really get down to work.
- Onun gerçekten işe başladığın asla görmedim.
It's time to work now. Let's get down to business.
- Şimdi çalışma vakti. İşe başlayalım.
Commencement is typically the first or second Saturday in April.
- Başlangıç genellikle nisan ayının birinci ya da ikinci cumartesisidir.
Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
- New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.
Tom came here today looking to start a fight.
- Tom bugün bir kavga başlatmak için buraya geldi.
Tom certainly looks like he wants to start a fight.
- Tom kesinlikle bir döğüşü başlatmak istiyor gibi görünüyor.