zamana

listen to the pronunciation of zamana
Türkçe - İngilizce

zamana teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

zaman
date

I've always dated older women. - Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.

When was the last time you went on a date? - En son ne zaman biriyle çıktın?

zaman
time

What time will you be back? - Ne zaman geri döneceksin?

Some read books just to pass time. - Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

zamana ait
temporal
zamana ayak uyduramayan
behindhand
zamana ayak uyduran
temporizing
zamana ayak uydurmak
to keep up with the times, to move with the times, to march with the times
zamana ayak uydurmak
move with the times
zamana bağlı değişim
modulation
zamana değer
worthwhile

Reading this book was really worthwhile. - Bu kitabı okumak gerçekten zamana değerdi.

zamana göre ayarlamak
trim with the times
zamana göre verimi artırma uzmanı
time study man
zamana ihtiyacı olmak
be pinched for time
zamana sıkışmak
be rushed for time
zamana sıkışmak
be pressed for time
zamana uyan
temporizing
zamana uyan kimse
temporizer
zamana uymak
temporize
zamana uymak
to conform to the age in which one lives, move with the times, keep in step with the times
zamana uymak
to keep up with the times
zamana uyum sağlayan
timeserving
zamana yönelik izleme
(Bilgisayar,Teknik) time oriented trace
zaman sana uymazsa sen zamana uy
(Atasözü) If the times don't conform to you, then you should conform to the times
zaman
tense

I am always tense before I get on an airplane. - Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.

Tom says that he always feels tense when Mary is in the room. - Mary odada iken, Tom her zaman gergin hissettiğini söylüyor.

zaman
moment

I'll talk to him at the earliest possible moment. - Mümkün olan en kısa zamanda onunla konuşacağım.

From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home. - Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.

zaman
hour

It took me more than two hours to translate a few pages of English. - Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.

When I was a child, I spent many hours reading alone in my room. - Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.

zaman
time, season: Yenidünya zamanı geldi. Loquats are now in season
zaman
cycle
zaman
bout
zaman
while

He kept on working all the while. - O,her zaman çalışmaya devam etti.

I often study while listening to music. - Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.

zaman
the right time or the time appointed (to do something): Artık bu işin zamanı geldi. It's now the right time to do this job
zaman
father time
zaman
mus. time, meter, rhythm
zaman
when: geldiği zaman when he came
zaman
whilst
zaman
free time: Bugün hiç zamanım yok. I've no free time today. 7 gram. tense
zaman
day

Every time I hear that song, I think of my high school days. - O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.

It rained heavily all day, during which time I stayed indoors. - Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.

zaman
geol. era
zaman
season

Tax season is a very busy time of year for accountants. - Vergi sezonu muhasebeciler için yılın en meşgul zamanıdır.

When does the rainy season in Japan begin? - Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?

zaman
when

When can I swim here? - Ne zaman burada yüzebilirim?

When will you return? - Ne zaman geri döneceksin?

zaman
sands
ayak uydurmak (zamana)
keep up with
ayak uydurmak (çağa/zamana)
keep up with
zaman
reign

There was a time when kings and queens reigned over the world. - Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.

Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world. - Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.

zaman
(Bilgisayar) time-scale
zaman
occasion

Tom occasionally visited Mary at her parents' house. - Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.

He doesn't travel much apart from occasional business trips. - O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.

zaman
age

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

zaman
epoch
zaman
(Dilbilim) temporal
zaman
period

Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently. - Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.

Ten years is a really long period of time. - On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.

zaman
(Bilgisayar) time card
zaman
era
zaman
space

If geometry is the science of space, what is the science of time? - Geometri uzay bilimi ise, zaman bilimi nedir?

I'm sick and tired of you always parking in my space. - Her zaman benim yerime park etmenden bıktım.

zaman
times

There were no radios in those times. - O zamanlar hiç radyo yoktu.

In Viking times Greenland was greener than today. - Viking zamanında, Grönland bugünkünden daha yeşildi.

zaman
duration
zaman
(Tıp) chrono-
zaman
(Bilgisayar) timecard
zaman
everytime

Everytime I look at him, he smiles. - Ona ne zaman baksam gülümser.

zaman
time: Zaman nehir gibi akıyor. Time flows like a river. Bana zaman lazım. I need time. Fatoş'un zamanı az. Fatoş has little time to spare. ışık söndürme zamanı lights-out
zaman
leeway
zaman
meantime
zaman
age, era, epoch: zamanın âlimleri the learned men of the age
zaman
(a person's) youth or prime; the time when one was engaged in a particular activity: Benim zamanımda bu işyerinin yönetim biçimi bambaşkaydı. This office was run quite differently in my time
zaman
of time

He will learn the facts in the course of time. - O zaman içerisinde gerçekleri öğrenecek.

What are the measures of time? - Zamanın ölçüsü nedir?

zaman
to time
aynı zamana rastlamak
to coincide
birinci zamana ait
paleozoic
birinci zamana ait
Palaeozoic [Brit.]
bu gidiş dönüş bileti ne zamana kadar geçerli
How long is a round trip ticket good for
dığı zamana kadar
till when
eski zamana ait
pristine
gerçek zamana yakın
(Askeri) near real time
gerçek zamana yakın dağıtım
(Askeri) near real time dissemination
ikinci zamana ait
Mesozoic
o zamana kadar
by then

I'll be back by then. - O zamana kadar döneceğim.

By then, however, it was too late. - Ancak, o zamana kadar, çok geçti.

o zamana kadar
by that time

They had been married for ten years by that time. - Onlar o zamana kadar on yıl evliler.

We will start at two o'clock if it has stopped raining by that time. - O zamana kadar yağmur durursa biz saat ikide başlayacağız.

o zamana kadar
till then

Not till then did I realize the danger of the situation. - O zamana kadar durumun tehlikesini fark etmedim.

The food supplies will not hold out till then. - Gıda malzemeleri o zamana kadar dayanmaz.

taktik destek timi; harekat alanı destek timi; zamana duyarlı hedef
(Askeri) tactical support team; theater support team; time-sensitive target
zaman
time; age, era, epoch, period; tense; reign
zaman
year

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.

We had a lot of snow about this time last year. - Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.

zemin ve zamana uygun suited
to both the place and the time
üçüncü zamana ait
tertiary
İngilizce - İngilizce

zamana teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

zaman
Albizia saman, a large tropical tree in the pea family
zaman
large ornamental tropical American tree with bipinnate leaves and globose clusters of flowers with crimson stamens and sweet-pulp seed pods eaten by cattle
Türkçe - Türkçe

zamana teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

ZAMAN
(Osmanlı Dönemi) Bak: Zeman
ZAMAN
(Hukuk) Bir ödemeyi veya zarar ziyanı karşılama sorumluluğunu üstlenme
Zaman
devran
Zaman
vakit

Nasıl vakit buluyor bilmiyorum. - Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.

Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum. - Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.

Zaman
dem
Zaman
adar
Zaman
eyn
Zaman
(Osmanlı Dönemi) AFUR
zaman
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler
zaman
Velid Ebüzziya'nın 1934 çıkardığı gazete
zaman
Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı
zaman
Belirlenmiş olan an. Çağ, mevsim
zaman
Belirlenmiş olan an
zaman
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler: "Eski müdür zamanında hayli şımarmış olan bu miskin ve ukala herifi sepetledi."- H. Taner
zaman
Bir süre ile ilgili durum ve şartlar: "Sigarasını efkârlı olduğu zamanlar yaptığı gibi sık nefeslerle çabuk çabuk içiyordu."- H. Taner
zaman
Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri
zaman
Dönem, devir
zaman
Güneş ve yıldızların öğlene göre açısal uzaklığına karşılık bir ölçü
zaman
Bir süre ile ilgili durum ve şartlar
zaman
Bir iş veya oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit: "Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım."- Ö. Seyfettin
zaman
Bu sürenin belirli bir parçası, vakit: "Efendiler, az söylemek çok yapmak zamanı gelmiştir."- A. İlhan
zaman
Bu sürenin belirli bir parçası, vakit
zaman
Çağ, mevsim
zaman
Bir iş veya oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit
zamana