zamanımızda

listen to the pronunciation of zamanımızda
Türkçe - İngilizce
at the present time
in our time
zaman
date

Have a good time on your date. - Randevunda iyi zaman geçir.

Mary and I dated a long time ago. - Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.

zaman
time

Imagine that you had a time machine. - Bir zaman makinen olduğunu hayal et.

Some read books just to pass time. - Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

zaman
tense

Which endings does this verb have in the present tense? - Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?

Relations between China and Japan have been tense recently. - Çin ve Japonya arasındaki ilişkiler son zamanlarda gergin olmuştur.

zaman
moment

From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home. - Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.

Please drop in at my house when you have a moment. - Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.

zaman
hour

When I was a child, I spent many hours reading alone in my room. - Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.

It took me more than two hours to translate a few pages of English. - Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.

zaman
time, season: Yenidünya zamanı geldi. Loquats are now in season
zaman
cycle
zaman
bout
zaman
while

He always sings while having a shower. - O her zaman duş alırken şarkı söyler.

I often study while listening to music. - Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.

zaman
the right time or the time appointed (to do something): Artık bu işin zamanı geldi. It's now the right time to do this job
zaman
father time
zaman
mus. time, meter, rhythm
zaman
when: geldiği zaman when he came
zaman
whilst
zaman
free time: Bugün hiç zamanım yok. I've no free time today. 7 gram. tense
zaman
day

Every time I hear that song, I think of my high school days. - O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.

It rained heavily all day, during which time I stayed indoors. - Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.

zaman
geol. era
zaman
season

When does the rainy season in Japan begin? - Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?

I wonder when the rainy season will end. - Yağışlı sezonun ne zaman biteceğini merak ediyorum.

zaman
when

When will you return? - Ne zaman geri döneceksin?

We'll do it when we have time. - Zamanımız olduğunda onu yapacağız.

zaman
sands
zaman
reign

There was a time when kings and queens reigned over the world. - Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.

Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world. - Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.

zaman
(Bilgisayar) time-scale
zaman
occasion

Tom occasionally visited Mary at her parents' house. - Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.

Even now there are occasional aftershocks. - Şimdi bile zaman zaman artçı şoklar var.

zaman
age

This part of the tune needs some real skill. It took me ages to learn how to play it on the piano. - Bestenin bu bölümünün biraz gerçek beceriye ihtiyacı var.Bunun piyanoda nasıl çalınacağını öğrenmek uzun zamanımı aldı.

It's been quite ages since we last met. - Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.

zaman
epoch
zaman
(Dilbilim) temporal
zaman
period

Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently. - Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.

The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period. - Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.

zaman
(Bilgisayar) time card
zaman
era
zaman
space

You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time. - Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.

Mariner 10 was the first space probe to visit Mercury. It was also the first probe to visit two planets - Venus and Mercury. - Mariner 10, Merkür'ü ziyaret eden ilk uzay sondasıydı. Aynı zamanda, iki gezegeni -Venüs ve Merkür- ziyaret eden ilk sondaydı.

zaman
times

I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times. - Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.

There are times when I find you really interesting. - Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.

zaman
duration
zaman
(Tıp) chrono-
zaman
(Bilgisayar) timecard
zaman
everytime

Everytime I look at him, he smiles. - Ona ne zaman baksam gülümser.

zaman
time: Zaman nehir gibi akıyor. Time flows like a river. Bana zaman lazım. I need time. Fatoş'un zamanı az. Fatoş has little time to spare. ışık söndürme zamanı lights-out
zaman
leeway
zaman
meantime
zaman
age, era, epoch: zamanın âlimleri the learned men of the age
zaman
(a person's) youth or prime; the time when one was engaged in a particular activity: Benim zamanımda bu işyerinin yönetim biçimi bambaşkaydı. This office was run quite differently in my time
zaman
of time

It's a waste of time to stay longer. - Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.

He will learn the facts in the course of time. - O zaman içerisinde gerçekleri öğrenecek.

zaman
to time
zaman
time; age, era, epoch, period; tense; reign
zaman
year

We had a lot of snow about this time last year. - Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.

İngilizce - İngilizce

zamanımızda teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

zaman
Albizia saman, a large tropical tree in the pea family
zaman
large ornamental tropical American tree with bipinnate leaves and globose clusters of flowers with crimson stamens and sweet-pulp seed pods eaten by cattle
Türkçe - Türkçe

zamanımızda teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

ZAMAN
(Osmanlı Dönemi) Bak: Zeman
ZAMAN
(Hukuk) Bir ödemeyi veya zarar ziyanı karşılama sorumluluğunu üstlenme
Zaman
devran
Zaman
vakit

Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum. - Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.

Nasıl vakit buluyor bilmiyorum. - Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.

Zaman
dem
Zaman
adar
Zaman
eyn
Zaman
(Osmanlı Dönemi) AFUR
zaman
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler
zaman
Velid Ebüzziya'nın 1934 çıkardığı gazete
zaman
Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı
zaman
Belirlenmiş olan an. Çağ, mevsim
zaman
Belirlenmiş olan an
zaman
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler: "Eski müdür zamanında hayli şımarmış olan bu miskin ve ukala herifi sepetledi."- H. Taner
zaman
Bir süre ile ilgili durum ve şartlar: "Sigarasını efkârlı olduğu zamanlar yaptığı gibi sık nefeslerle çabuk çabuk içiyordu."- H. Taner
zaman
Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri
zaman
Dönem, devir
zaman
Güneş ve yıldızların öğlene göre açısal uzaklığına karşılık bir ölçü
zaman
Bir süre ile ilgili durum ve şartlar
zaman
Bir iş veya oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit: "Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım."- Ö. Seyfettin
zaman
Bu sürenin belirli bir parçası, vakit: "Efendiler, az söylemek çok yapmak zamanı gelmiştir."- A. İlhan
zaman
Bu sürenin belirli bir parçası, vakit
zaman
Çağ, mevsim
zaman
Bir iş veya oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit
zamanımızda