yalnızca

listen to the pronunciation of yalnızca
Türkçe - İngilizce
merely

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

Optimism is merely a lack of information. - İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.

solely

They need to be able to irrigate without relying solely on rain. - Onların yalnızca yağmura bağımlı olmaksızın toprağı sulayabilmeye ihtiyaçları var.

One cannot live solely on air and love. - Biri yalnızca hava ve sevgiyle yaşayamaz.

just

Some read books just to pass time. - Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

I just got here this morning. - Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.

only

Did you do your homework? The meeting is only two days away. - Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.

AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it. - Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.

alone, on one's own; merely, only
solo
but

He not only speaks French, but he speaks Spanish, too. - Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor.

The European Union has 23 official languages, theoretically with the same rights, but in practice only 3 working languages: English, French and German. - Avrupa Birliği'nin teorik olarak aynı haklara sahip 23 resmi dili var ama uygulamada yalnızca üç dil işliyor: İngilizce, Fransızca ve Almanca.

nothing else
nothing but

It was nothing but coincidence. - Bu yalnızca tesadüftü.

Do you swear to tell the truth and nothing but the truth? - Gerçeği ama yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?

purely

I've decided to contribute Spanish sentences purely all this month. - Bu ay boyunca yalnızca İspanyolca cümle eklemeye karar verdim.

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

alone, by oneself
exclusively
mere

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

Optimism is merely a lack of information. - İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.

on one's own
pure and simple
outright
elderly
match
none but
yalnızca içerik
(Bilgisayar) contents only
yalnızca özet
(Bilgisayar) summary only
yalnızca ünvanı olan kimse
titular
Türkçe - Türkçe
Yalnız olarak
Tek başına
Tek başına: "Ona vefasızlıkta biraz düşünceli davranmayı yararlı buluyor, yalnızca bulduklarında yeni başkana pek uysal davranıyorlardı."- M. Ş. Esendal
Belli durumun, şartın veya işin dışına çıkmaksızın, ancak, salt, sadece
yalnızca