yabancılaştı

listen to the pronunciation of yabancılaştı
Türkçe - İngilizce
alienated
Isolated; excluded; estranged
Simple past tense and past participle of alienate
past of alienate
= In insurance, this term describes property that an insured no longer owns or holds title to Generally a Public Liability policy will cover the insured's liability for premises alienated by him
In insurance, this term describes property that an insured no longer owns or holds title to Generally a Public Liability policy will cover the insured's liability for premises alienated by him (G)
{s} estranged, separated
caused to be unloved socially disoriented; "anomic loners musing over their fate"; "we live in an age of rootless alienated people
socially disoriented; "anomic loners musing over their fate"; "we live in an age of rootless alienated people"
caused to be unloved
yabancı
stranger

I'm a stranger in these parts. - Buralarda bir yabancıyım.

The man was a total stranger. - Adam tam bir yabancıydı.

yabancı
foreigner

Being a foreigner, I couldn't catch on to the joke. - Ben bir yabancı olduğum için, şakayı anlayamadım.

Don't poke fun at foreigners. - Yabancılarla alay etme.

yabancı
foreign

Don't poke fun at foreigners. - Yabancılarla alay etme.

It's hard to learn a foreign language. - Yabancı dil öğrenmek zordur.

yabancı
{s} strange

I'm a stranger in these parts. - Buralarda bir yabancıyım.

The man was a total stranger. - Adam tam bir yabancıydı.

yabancı
unknown
yabancı
{i} alien

Alienation is a common theme of twentieth-century literature. - Yabancılaşma yirminci yüzyıl edebiyatının ortak bir teması.

Earthlings became under alien surveillance that prevented a major war. - Dünyalılar yabancı gözetim altına girdi ve büyük bir savaşı engelledi.

yabancı
exterior
yabancı
offshore
yabancı
peregrine
yabancı
unfamiliar

Tom was threatened with a knife on the street at night by an unfamiliar man and robbed of his money. - Tom bir yabancı adam tarafından sokakta gece bıçakla tehdit edildi ve parası soyuldu.

On the street at night, Tom was threatened by an unfamiliar man with a knife and robbed of his money. - Gece sokakta, Tom bıçaklı yabancı bir adam tarafından tehdit edildi ve parasını soydular.

yabancı
the stranger
yabancı
gringo
yabancı
(Hukuk) foreigner, alien
yabancı
outsider

Outsiders make Tom nervous. - Yabancılar Tom'u geriyor.

You're not exactly an outsider. - Sen tam olarak bir yabancı değilsin.

yabancı
outlandish
yabancı
exotic
yabancı
strange, exotic; foreign, alien; stranger; foreigner ecnebi
yabancı
xeno

I'm not a xenophobe, because I also hate my own ethnic group. - Ben yabancı düşmanı değilim çünkü kendi etnik grubumdan da nefret ediyorum.

They tried to hide their xenophobia. - Onlar yabancı düşmanlıklarını saklamaya çalıştılar.

yabancı
tramontane
yabancı
stranger; foreigner, alien
yabancı
foreign, alien
yabancı
gook
yabancı
unfamiliar, strange
yabancı
unco
yabancı
extraneous
yabancı
wog
yabancı
nonresident
yabancı
barbarous
yabancı
external
yabancı
wop
yabancı
barbarian
Türkçe - Türkçe

yabancılaştı teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Yabancı
il
Yabancı
elgin
Yabancı
el
Yabancı
çıtak
Yabancı
bigane
Yabancı
yad
Yabancı
(Osmanlı Dönemi) ACEMÎ
Yabancı
oba
yabancı
Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan
yabancı
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge: "Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım."- M. Ş. Esendal
yabancı
Tanınmayan, bilinmeyen
yabancı
Tanınmayan, bilinmeyen: "Yabancı müşteri giremezdi kapısından
yabancı
Bir konuda bilgisi, tecrübesi olmayan
yabancı
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge
yabancı
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi: "Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok."- R. E. Ünaydın
yabancı
Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan
yabancı
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi
yabancı
Aynı türden, aynı çeşitten olmayan
yabancı
Gelenler hep edebiyat adamlarıydı."- Y. Z. Ortaç
yabancılaştı