Please tell me where you will live.
- Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
He who lives by the sword shall die by the sword.
- Kılıçla yaşayan kılıçla ölecek.
Mike has a friend who lives in Chicago.
- Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
Tom told me he didn't know anyone who lived on Park Street.
- Tom bana Park caddesinde yaşayan hiç kimseyi tanımadığını söyledi.
My parents and little brother, who lived in the suburbs of Tokyo, died in the big earthquake.
- Tokyo banliyölerinde yaşayan ebeveynlerim ve küçük erkek kardeşim büyük bir depremde öldüler.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
Tímea is a Hungarian living in Poland.
- Tímea, Polonya'da yaşayan bir Macardır.
No living thing could live without air.
- Yaşayan hiçbir şey havasız yaşayamazdı.
The new road will benefit the people living in the hills.
- Yeni yolun tepede yaşayan insanlara faydası olacaktır.
I have a friend living in London.
- Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
Long live the Soviet Union!
- Çok yaşa Sovyetler Birliği!
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
- Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Indians inhabited this district.
- Yerliler bu bölgede yaşadılar.
In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.
Carl is the tallest man alive.
- Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
Elephants are the largest land animals alive today.
- Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.