The baby cried all night.
- Bebek tüm gece ağladı.
Are you going to cut down all the trees here?
- Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?
It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
- O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
The whole world is watching the summit conference.
- Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
Jane could not believe it when her date polished off an entire chocolate cake.
- Jane randevusunda tüm bir çikolatalı kekin bittiğine inanamadı.
We spent the entire day on the beach.
- Tüm günü plajda geçirdik.
He was cleared of all charges and released yesterday.
- Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
You've been cleared of all charges.
- Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.
About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea.
- Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.
When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.
- Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.
The banquet was in full swing.
- Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.
I will accept full responsibility for this.
- Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
A person cannot understand another person completely.
- Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.
May I have your undivided attention?
- Tüm dikkatini alabilir miyim?
She traveled all over the world.
- O, tüm dünyayı gezdi.
Our branches extend all over the country.
- Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.
All languages are equal, but English is more equal than the others.
- Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.
I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this.
- Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.
I require absolute loyalty of my employees.
- Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.
I ate absolutely nothing the whole day.
- Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
It rained continuously all day.
- Tüm gün sürekli yağmur yağdı.