sınırı teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- sınırı aşmak
- exceed
- sınır
- frontier
In the 1880's, this was a harsh frontier town.
- 1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.
Many families left to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.
- sınır
- boundary
There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's.
- Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.
The Rhine is the boundary between France and Germany.
- Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.
- sınır
- verge
- sınır
- border
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
The army is in the north to protect the border.
- Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.
- sınır
- limit
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
The limits of my language mean the limits of my world.
- Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- sınırı ortak olmak
- join
- sınırı aşma
- transgression
- sınırı aşmak
- outrun
- sınırı aşmış
- beyond all bounds
- sınırı geçmek
- to cross the frontier
- sınır
- limitation
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
It is important to know your own limitations.
- Kendi sınırlarını bilmen önemlidir.
- sınır
- (İnşaat) fringe
- sınır
- {i} bound
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
- Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
Such matters are beyond the bounds of human knowledge.
- Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.
- sınır
- March
- sınır
- border; frontier; boundary, limit; division
- belirleme sınırı
- (Tıp) limit of detection
- boyut sınırı
- (Bilgisayar) size limit
- derinlik sınırı
- (Bilgisayar) limit depth
- emniyet sınırı
- (Askeri,Çevre) safety limit
- erime sınırı
- (İnşaat) solubility limit
- esneklik sınırı
- yielding point
- esneklik sınırı
- (Fizik,Mekanik) elastic limit
- esneklik sınırı
- yield point
- esneme sınırı
- (Fizik,Gıda,Teknik) elastic limit
- etkinlik sınırı
- (Ticaret) efficient frontier
- gren sınırı
- grain boundary
- güven sınırı
- (Ticaret) reliability
- ihmal sınırı
- (Tıp) disregard limit
- kota sınırı
- (Bilgisayar) quota limit
- makul bir sınırı aşmadan
- within reason
- nicelik sınırı
- (Tıp) limit of quantification
- süre sınırı
- time limit
- sınır
- demarkation
- sınır
- (Bilgisayar) limit to
There is a limit to how much one can tolerate.
- Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.
There is no limit to human desire.
- İnsan arzusunda hiçbir sınır yoktur.
- sınır
- threshold
- sınır
- edging
- sınır
- (Bilgisayar) limit of
- sınır
- division
- sınır
- tether
- sınır
- strip
- sınır
- (Ticaret) measures
- sınır
- (Politika, Siyaset) entry
- sınır
- outskirts
- sınır
- (Politika, Siyaset) district
- sınır
- (İnşaat) contour
- tane sınırı
- (İnşaat) grain boundry
- yetki sınırı
- jurisdiction
- sınır
- margin
The political party crossed the margin of five percent in the first polls.
- Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.
- sınır
- border line
- sınır
- measure
- sınır
- extreme
- sınır
- boundary line
- tarla sınırı
- field boundary
- yoksulluk sınırı
- Level of poverty
- akma sınırı
- yield
- akma sınırı
- yielding point, yield point
- alt güven sınırı
- lower confidence limit
- arazi sınırı
- boundary line
- arazi sınırı
- abuttals
- ağaç sınırı
- tree line
- ağaç yetişmeyen bölge sınırı
- timber line
- ağaç yetişmeyen bölge sınırı
- latitude in the polar regions above which vegetation cannot grow
- ağaç yetişmeyen bölge sınırı
- timberline
- ağaç yetişmeyen yükseklik sınırı
- timberline
- ağaç yetişmeyen yükseklik sınırı
- timber line
- ağaç yetişmeyen yükseklik sınırı
- altitude above which plants and trees cannot grow
- ağaç yetişmeyen yükseklik sınırı
- tree line
- bakım harcama sınırı; asgari teçhizat listesi
- (Askeri) maintenance expenditure limit; minimum equipment list
- belediye sınırı
- municipal border
- bitkilerden oluşan bahçe sınırı
- herbaceous border
- borç sınırı
- (Ticaret) debt limit
- denetim sınırı
- control limit
- deniz sınırı
- (Hukuk) maritime border
- devir sınırı
- (Otomotiv) speed limitation
- don sınırı
- frost line
- doygunluk sınırı
- saturation line
- emniyetli basınç sınırı
- safety head
- erim üst alt sınırı
- (Bilgisayar) upper lower range limit
- esneklik sınırı
- elastic limit, yielding point
- esneklik üst sınırı
- upper limit of elasticity
- esneme sınırı
- yield point
- fayda olanakları sınırı
- (Ticaret) utility-possibility frontier
- fiyat değişim sınırı
- price range
- gelir sınırı
- (Ticaret) margin of income
- gerilim sınırı
- limit of tension
- gerilim sınırı
- voltage limit
- hata sınırı
- error limit
- hız sınırı
- (Otomotiv) speed limitation
- ilerleme sınırı
- (Askeri) limit of advance
- imar sınırı
- (İnşaat) boundaries of settlement
- işitme sınırı
- auditon limit
- işitme sınırı altında
- subaudible
- kar sınırı
- snow line, snow limit
- karakter sınırı
- character boundary
- kayma sınırı
- (Havacılık) aquaplaning limit
- kolon sınırı
- (İnşaat) column boundary
- korozyon yorulması sınırı
- (Havacılık) corrosion fatigue limit
- kredi sınırı
- (Ticaret) lending limit
- kredi sınırı
- (Ticaret) credit ceiling
- kristal sınırı
- crystal boundary
- kuvantum sınırı
- quantum limit
- kuzey batı sınırı
- (Politika, Siyaset) nort-western frontier
- kırılma sınırı
- breaking limit
- lane sınırı çökeltisi
- grain boundary precipitate
- metin sınırı
- text margin
- orman sınırı
- timber line
- servis sınırı
- (Otomotiv) service limit
- ses sınırı altı
- infrasonic
- start sınırı
- barrier
- sınır
- borderline
Layla suffered from borderline personality disorder.
- Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.
- sınır
- boundary, limit
- sınır
- extremity
- sınır
- bourn
- sınır
- (Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
- sınır
- deadline
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
- sınır
- compass
- sınır
- stint
- sınır
- frontier, border
- sınır
- border , boundary , limit
- sınır
- bourne
- sınır
- confine
Confine your remarks to the matter we are discussing.
- Yorumlarını tartıştığımız konuyla sınırla.
Soccer is not necessarily confined to men.
- Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.
- sınır
- butting
- sınır
- borderland
- sınır
- skirting
- sınır
- watershed
- sınır
- line of demarcation
- sınır
- circumscription
- sınır
- purlieu
- sınır
- pale
- sınır
- confines
- sınır
- bounds
The police established that Dan acted within the bounds of self-defense.
- Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.
Such matters are beyond the bounds of human knowledge.
- Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.
- tamir sınırı
- wear limit
- tane sınırı
- grain boundary
- tane sınırı aşınması
- intergranular corrosion
- tane sınırı birikimi
- grain boundary segregation
- tane sınırı birikintisi
- grain boundary segregate
- tane sınırı korozyonu
- intercrystalline corrosion
- tane sınırı sementiti
- grain boundary cementite
- tane sınırı yenimi
- intercrystalline corrosion
- tane sınırı çatlaması
- intergranular cracking
- tane sınırı çökelmesi
- grain boundary precipitation
- tayin sınırı
- (Kimya) limit of determination
- tayin sınırı
- (Kimya) dedection limit
- teminat sınırı
- (Kanun) limit of cover
- vergilendirme sınırı
- (Ticaret) limit of taxation
- yasak bölge sınırı
- (Hukuk) deadline
- yatak sınırı
- (Madencilik) ore deposit limit
- yaş sınırı
- age limit
- yetki sınırı
- line of demarcation
- yorulma sınırı
- fatigue limit
- yükseklik sınırı
- ceiling
- zaman sınırı
- deadline
Tom has a deadline to meet.
- Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.
- zaman sınırı baskısı
- deadline pressure
- çekme sınırı
- ultimate tensile stress
- çin sınırı
- bamboo curtain
- çözüşüm sınırı
- dissociation limit