yakalamak

listen to the pronunciation of yakalamak
Турецкий язык - Английский Язык
catch

I got up early to catch the first train. - Ben ilk treni yakalamak için erken kalktım.

Nick hurried to catch the bus. - Nick otobüsü yakalamak için acele etti.

grab
intercept
seize
catch up with

She has to study hard and catch up with everybody in her class. - Sıkı çalışıp sınıfındaki herkesi yakalamak zorunda.

I ran as fast as possible to catch up with her. - Onu yakalamak için mümkün olduğu kadar hızlı koştum.

apprehend
lay hands on
take hold of
become up-to-date
catch up

I ran as fast as possible to catch up with her. - Onu yakalamak için mümkün olduğu kadar hızlı koştum.

She has to study hard and catch up with everybody in her class. - Sıkı çalışıp sınıfındaki herkesi yakalamak zorunda.

snag
pick up
take up
(deyim) come up with
acquire
get one's hands on
lay

Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits. - İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.

entoil
hand

It is difficult to catch a rabbit by hand. - Bir tavşanı elle yakalamak zordur.

He put up his hand to catch the ball. - Topu yakalamak için elini kaldırdı.

gripe
arrest
bag
snatch
pull up to
claw hold of
embrace
tackle
grip
catch up on
entrap
clutch
overtake
nab
pinch
to spot, detect, notice, see
snap up
nobble
grapple
capture , trap
take

It is easier to catch an escaped horse than to take back an escaped word. - Kaçmış bir atı yakalamak söylenmiş bir sözü geri almaktan daha kolaydır.

catch hold of
seize on
hook
collar
to catch (fish, birds, etc.)
nail
to catch; to collar, nab; to seize, grab, get hold of
grasp
get hold of
cop
to catch, to collar; to grip, to grasp, to seize; to seize, to nail, to nab; (avcı) to bag; to arrest, to run sb in; to stop (sb going)
(av) account
(Hukuk) to seize
to regard (someone) as responsible, hold (someone) responsible
stalk
capture

Tom took part in a scheme set by the police to capture the serial murderer. - Tom seri katili yakalamak için polis tarafından düzenlenen bir entrikaya katıldı.

To be honest, we came to capture you. - Dürüst olmak gerekirse, biz seni yakalamak için geldik.

run in
nick

Nick hurried to catch the bus. - Nick otobüsü yakalamak için acele etti.

catch off
take&advantage&of
{f} trap

We set out traps for catching cockroaches. - Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.

We set a trap to catch a fox. - Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.

mesh
yakalama
catch

Nick hurried to catch the bus. - Nick otobüsü yakalamak için acele etti.

The man tried to catch hold of me by the collar. - Adam beni yakamdan yakalamaya çalıştı.

yakalamak (av)
account
yakalamak (suçluları)
round up
yalanını tutmak/yakalamak
to catch (someone) in a lie, catch (someone) lying
yalanını yakalamak
catch smb. tripping
yakala
caught

Bill got up so early that he caught the first train. - Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.

She would have fallen into the pond if he had not caught her by the arm. - Eğer onu kolundan yakalamasaydı, göletin içine düşmüş olacaktı.

yakala
catch

She catches colds easily. - O, soğuk algınlığına kolayca yakalanır.

She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold. - O, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla odadan ayrılmaya cesaret edemiyor.

kanca ile yakalamak
hook on
yakala
{f} capture

I captured butterflies with a net. - Kelebekleri bir fileyle yakaladım.

They would capture as many people as possible. - Onlar mümkün olduğu kadar çok sayıda insan yakalardı.

yakalama
acquisition
yakalama
{i} interception
birini yakalamak
to grab someone
birini yakalamak
to catch someone
fırsat yakalamak
(Dilbilim) get around
hedefi yakalamak
(Askeri) seizing the objective
kapanla yakalamak
ensnare
topu yakalamak
catch the ball
yakala
snare

A fox is not caught twice in the same snare. - Bir tilki aynı tuzakta iki kez yakalanmaz.

A fox was caught in the snare. - Kapanda bir tilki yakalandı.

yakala
(Bilgisayar) catch up

Of course I want to catch up! - Tabii ki yakalamak istiyorum!

Tom couldn't catch up with the other students after he came out of his coma. - Tom komadan çıktıktan sonra diğer öğrencilerin seviyesini yakalayamadı.

yakalama
hit
yakalama
(Bilgisayar) trapping
yakalama
grapple
yakalama
grip
yakalama
(Kanun) caption
yakala
{f} grapple
yakala
{f} grappling
yakala
{f} nabbed

The robber was nabbed this morning. - Soyguncu bu sabah yakalandı.

yakala
{f} catching

We set out traps for catching cockroaches. - Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.

Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases. - Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.

yakala
nab

The robber was nabbed this morning. - Soyguncu bu sabah yakalandı.

yakala
{f} capturing

I have created a perfect plan for capturing that crafty animal. - O kurnaz hayvanı yakalamak için mükemmel bir planı oluşturdum.

yakala
{f} collar

He grabbed me by the collar. - O, beni yakamdan yakaladı.

Tom grabbed Mary by the collar. - Tom, Mary'yi yakasından yakaladı.

yakalama
{i} grappling
yakalama
grasp
yakala
captured

The boy captured the bird with a net. - Çocuk bir ağ ile kuşu yakaladı.

If jumps too high the rat - it's captured by the cat. - Fare çok yükseğe sıçrasa da, kedi tarafından yakalanır.

yakala
acquire
amansız taraftan yakalamak
to attack (someone) at his weak point
aniden yakalamak
(deyim) lay violent hands on
atla yetişip yakalamak
ride down
avantaj yakalamak
catch an advantage
açığını yakalamak
circumvent
ağ ile yakalamak
net
balık yakalamak
to catch fish
boğazından yakalamak
have a stranglehold on smb
cürmü meşhut halinde yakalamak
to catch sb red-handed, to catch sb in the act, to catch sb in flagrante delicto
elle balık yakalamak
guddle
frikik yakalamak
to happen to see naked legs
frikik yakalamak
slang to catch a glimpse of thigh, see a bit of leg
frikik yakalamak
happen to see naked legs
fırsat yakalamak
take an opportunity
fırsat yakalamak
seize an opportunity
gagasından yakalamak
colloq . to have (someone) at one's mercy, have (someone) by the short and curlies
hata yakalamak
to debug
hatasını yakalamak
catch smb. tripping
ipucu yakalamak
get a line on
ipucu yakalamak
find a clue
ivme yakalamak
be on increase
ivme yakalamak
gain acceleration
iş üstünde yakalamak
catch smb in the act
jackpot yakalamak
hit the jackpot
kementle yakalamak
lasso
kementle yakalamak
rope in
kementle yakalamak
noose
kuşatarak yakalamak
round up
kıskıvrak yakalamak
to collar or catch (someone, something) so that escape is impossible
kıskıvrak yakalamak
to catch tightly, to hold tightly
kıçının kıllarıyla balık yakalamak vulg
to be a lucky son of a gun
suçluları yakalamak
round up
suçüstü yakalamak
to find sb out, to catch sb red-handed
suçüstü yakalamak
catch red handed
suçüstü yakalamak
catch smb. in the act
sıkıca yakalamak
clench
trend yakalamak
catch the trend of
tuzakla yakalamak
to snare
tuzakla yakalamak
wire
uyuklarken yakalamak
catch smb. napping
yakala
sick him
yakala
catsh
yakala
overtake
yakala
overtaken
yakala
nail

Where did you nail them? - Onları nerede yakaladın?

I think you nailed it. - Sanırım onu yakaladın.

yakala
overtook
yakalama
clutch
yakalama
seizure
yakalama
snatch
yakalama
prehension
zıpkın ile balık yakalamak
gig
Турецкий язык - Турецкий язык
Bir kimsenin gitmesini engellemek; durdurmak
Belirlemek, anlamak
Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak: "Üç ince dalı birleştirerek sıkıca yakaladım."- R. H. Karay
Söz, bakış veya işareti fark etmek
Bir kimseyi hoşa gitmeyecek bir durumda bulmak, bir kimsenin suçu ortaya çıkmak
Bir kimsenin suçluluğunu gösteren söz, bakış veya işareti fark etmek
Arayarak veya rastlantı sonucu bulup bağlantı kurmak
Belirlemek, anlamak: "Kız onun zayıf damarını yakalamıştı."- T. Buğra
Bir kimseyi veya bir şeyi elle tutmak
Bir kimsenin gitmesini engellemek, durdurmak: "Bu defa Tevfik'i dükkânın kapısında yakaladılar, aynı şeyi ona açtılar."- H. E. Adıvar
Birdenbire etkisi altına almak
Kaçan kimseyi ele geçirmek, derdest etmek
Arayarak veya rastlantı sonucu bulup bağlantı kurmak: "Zehra, Yorgaki'nin müziğini herhangi bir yerinden yakalıyor."- A. İlhan
enselemek
yakalama
Sanığın yargıç kararı olmaksızın hürriyetinin kısıtlanmasını doğuran koruma önlemi: "Yakalama veya tutuklama sebepleri ... hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir."- Anayasa
yakalama
Yakalamak işi
yakalama
Sanığın yargıç kararı olmaksızın hürriyetinin kısıtlanmasını doğuran koruma önlemi
yakalamak
Избранное