tartışan

listen to the pronunciation of tartışan
Турецкий язык - Английский Язык
quibbling
{s} tending to complain, carping, nitpicking; that quibbles over unimportant details; pettifogging
quibbling over insignificant details; "caviling pettifoggers and quiggling pleaders"-Edmund Burke; "her nagging and carping attack"; "thought her editor unnecessarily nitpicking"; "a pettifogging lawyer's mind"; "had no patience with quibbling critics"
present participle of quibble
{i} act of a one who quibbles; occurrence of quibbling
tartış
{f} moot
tartış
argue with

Tom doesn't want to argue with Mary. - Tom Mary ile tartışmak istemiyor.

Tom and Mary argue with each other all the time. - Tom ve Mary birbirleri ile her zaman tartışırlar.

tartış
{f} quarrel

I want to put an end to the quarrel. - Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.

What was the cause of your quarrel? - Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

tartış
{f} debate

It wasn't much of a debate. - Büyük bir tartışma değildi.

I beat him completely in the debate. - Tartışmada onu tamamen yendim.

tartış
argue

He argued his daughter out of marrying Tom. - O, Tom'la evlendiği için kızıyla tartıştı.

You'd better not argue with Tom. - Tom'la tartışmasan iyi olur.

tartış
{f} dispute

The dispute was finally settled. - Tartışma sonunda halledildi.

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

tartış
discuss with

There are some topics you shouldn't discuss with Tom. - Tom'la tartışmaman gereken bazı konular var.

Tom has something to discuss with all of us. - Tom'un hepimizle tartışacak bir şeyi var.

tartış
controvert

Parliamentary immunity is a controvertial issue. - Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.

tartış
discuss

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago. - Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.

tartış
{f} spar

The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control. - Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.

Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria. - 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.

tartış
{f} quarrelling

Quarrelling spoiled our unity. - Tartışma birliğimizi bozdu.

The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down. - Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.

tartış
{f} bicker

Tom and Mary bicker all day long. - Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.

aziz adayı aleyhinde tartışan savcı
(katolik) devil's advocate
tartış
hassle
tartış
quibble
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение tartışan в Турецкий язык Турецкий язык словарь

tartış
Tartmak işi veya biçimi