suçsuz

listen to the pronunciation of suçsuz
Турецкий язык - Английский Язык
blameless

He is blameless in this situation. - Bu durumda o suçsuzdur.

You're not totally blameless. - Sen tamamen suçsuz değilsin.

innocent

Tom is probably innocent. - Tom muhtemelen suçsuz.

Tom insisted he was innocent. - Tom suçsuz olduğunu vurguladı.

not guilty, innocent
guiltless
not guilty

I believe that Tom is not guilty. - Ben Tom'un suçsuz olduğuna inanıyorum.

She believes her boyfriend is not guilty. - Erkek arkadaşının suçsuz olduğuna inanıyor.

clean-handed
harmless
innocent, blameless
(Politika, Siyaset) innocence

That fact proves his innocence. - Bu gerçek onun suçsuzluğunu kanıtlar.

These dirty clothes could be a new piece of evidence to prove his innocence. - Bu kirli giysiler onun suçsuzluğunu kanıtlayacak yeni bir kanıt parçası olabilirdi.

inculpable
clear
guilt free
unimpeachable
sinless
guilt

She believes her boyfriend is not guilty. - Erkek arkadaşının suçsuz olduğuna inanıyor.

I still think it's unlikely that we'll find any evidence to prove Tom's guilt. - Tom'un suçsuzluğunu kanıtlamak için herhangi bir kanıt bulmamızın hala olası olmadığını düşünüyorum.

suç
crime

Slavery is a crime against humanity. - Kölelik, insanlık dışı bir suçtur.

The crime rate is decreasing in Canada. - Kanada'da suç oranı düşüyor.

suç
{i} offense

Pedophilia is a very serious offense. - Pedofili çok ciddi bir suçtur.

All human offenses are the result of a lack of love. - Tüm insanlık suçları sevgiden yoksunluğun bir sonucudur.

suçsuz bir şekilde
innocently
suçsuz çıkarmak
exonerate
suçsuz bulmak
find not guilty
suçsuz çıkarmak
exculpate
suçsuz çıkarmak
to exonerate
suç
{i} blame

She consented to take the blame. - Suçu üstlenmeye razı oldu.

Tom always tries to blame someone else for his failures. - Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.

suç
{i} culpability
suç
{i} error

Don't blame him for the error. - Hata için onu suçlamayın.

To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human. - Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.

suç
{i} wrong

Tom and Mary blamed themselves for everything that went wrong. - Tom ve Mary yanlış giden her şey için kendilerini suçladılar.

You are both in the wrong. - Her ikiniz de suçlusunuz.

suç
wrongdoing

Was he, in fact, guilty of wrongdoing? - Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?

suç
trendy
suç
delictum
suç
erime
suç
misdemeanor
suç
offence

Sami committed an offence. - Sami bir suç işlemişti.

Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment. - Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.

suç
fault

He will never admit his fault. - O, suçunu asla itiraf etmeyecektir.

You always excuse your faults by blaming others. - Diğerleri suçlayarak her zaman hatalarını mazur görüyorsun.

suç
infraction
suç
sin

Do not mistake sin with crime. - Günahı suçla karıştırmayın.

You're guilty as sin. - Yüzüne bakılmayacak kadar suçlusun.

suç
Job

He was charged to continue this job. - O bu işe devam etmekle suçlandı.

The police's job is to prevent and investigate crime. - Polisin işi suçu önlemek ve araştırmaktır.

suç
committing crime
suç
the offense
suç
an offense
suç
criminal offense
suç
criminalizing
suç
misdemeanour [Brit.]
suç
offense, blameworthy act
suç
guilt

He is guilty of murder. - O cinayetten suçludur.

I'm afraid he will never admit his guilt. - Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.

suç
transgression
suç
crime, offence, offense, fault, guilt; criminal
suç
delict
suç
offence [Brit.]
suç
irregularity
suç
criminality
suç
misdeed
suç
(Hukuk) crime, offence
suç
delinquency

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

suç
caper
suç
felony

Throwing eggs is a felony if the damage done by the eggs exceeds 400$. - Yumurta atmak yumurtalar tarafından yapılan hasar 400 doları aşarsa bir suçtur.

Have you ever been convicted of a felony? - Sen hiç bir suçtan mahkum edildin mi?

suç
rap

Rape is a horrible crime. - Tecavüz korkunç bir suçtur.

Her father was accused of statutory rape. - Onun babası ırza tecavüzle suçlandı.

suç
absolve
suç
absolution
suç
{i} misdemeanour
suç
malfeasance
Турецкий язык - Турецкий язык
Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum
Suç
cürüm

Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. - Suç oranı sürekli olarak artıyor.

suç
Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm: "Casusluk suçundan yakalanıp müebbet hapse mahkûm olmadın mı?"- R. H. Karay
suç
Hukuka aykırı eylem
suçsuz
Избранное