I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
They just wanted to be left alone.
- Sadece yalnız bırakılmak istediler.
Right now, Tom just wants to be left alone.
- Şu anda, Tom sadece yalnız bırakılmayı istiyor.
That meal was simply divine.
- O yemek sadece kutsaldı.
I simply adore reading.
- Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
- Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
Not only did I eat pilaf, but I also ate kebabs.
- Sadece pilav değil, kebap da yedim.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
I'm just trying to figure out why someone would do such a thing.
- Ben sadece birinin neden böyle bir şey yapacağını anlamaya çalışıyorum.
It was nothing but a joke.
- O sadece bir şakaydı.
He is nothing but a student.
- O, sadece bir öğrenci.
You have only to stand in front of the door. It will open by itself.
- Sen sadece kapının önünde durmak zorundasın. O kendi kendine açılacak.
What I have learnt is not just the Chinese language, but something about the country itself as well.
- Sadece Çince dilini değil ama aynı zamanda ülkenin kendisi hakkında da bir şeyler öğrendim.
I read detective stories exclusively.
- Ben sadece dedektif hikayeleri okurum.
Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
- Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
I just sell newspapers, nothing else.
- Ben sadece gazete satıyorum, başka bir şey satmıyorum.
Strive only for self-interest and nothing else.
- Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
- Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Tom said he was just interested in helping Mary.
- Tom sadece Mary'ye yardım etmekle ilgilendiğini söyledi.
He is not just interested, he's crazy about it.
- O onunla sadece ilgilenmiyor, ona deli oluyor.
An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.
- Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.
AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
- AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Why am I the only one they complain of? They're just making an example out of me and using me as a scapegoat.
- Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
The only people standing in front of the building are policemen.
- Sadece binanın önünde duran insanlar polis.
It's only when I have things I have to do, that I find I want to do things I don't have to do.
- Sadece yapacak bir şeyim olduğunda, zorunda olmadıklarımı yapmaya hevesliyim.
Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen.
- Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.