Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
- Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
Please just leave me alone. I want to think.
- Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
Please just leave me alone. I want to think.
- Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
Why did I buy flowers? Why are you asking me such a question? I just bought them because I wanted to.
- Çiçekleri niçin mi satın aldım? Niçin bana böyle bir soru soruyorsun? Onları sadece almak istediğim için aldım.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
It was nothing but a joke.
- O sadece bir şakaydı.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
You have only to stand in front of the door. It will open by itself.
- Sen sadece kapının önünde durmak zorundasın. O kendi kendine açılacak.
Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
- Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
I read detective stories exclusively.
- Ben sadece dedektif hikayeleri okurum.
The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
- Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
Strive only for self-interest and nothing else.
- Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.
You just have to wait. There's nothing else you can do.
- Sadece beklemek zorundasın. Yapabileceğin başka bir şey yok.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
- Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
You are only just in time.
- Sadece sen zamanında geldin.
Tom was not just interested in Mary's musical abilities.
- Tom sadece Mary'nin müzikal yetenekleriyle ilgili değildi.
A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true.
- A B ye eşittir Eğer ve sadece B gerçekse A doğrudur. ile aynı anlamı vardır.
An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.
- Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
The only two languages Tom can speak are French and English.
- Tom'un konuşabileceği iki dil sadece Fransızca ve İngilizcedir.
Why am I the only one they complain of? They're just making an example out of me and using me as a scapegoat.
- Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
- Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
It's only when I have things I have to do, that I find I want to do things I don't have to do.
- Sadece yapacak bir şeyim olduğunda, zorunda olmadıklarımı yapmaya hevesliyim.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.