These games are listed under the adult category.
- Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.
I love watching soccer games.
- Futbol oyunlarını izlemeyi severim.
Soccer is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
- Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
Not everyone thought she was a great actress.
- Herkes onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyordu.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Tom got an acting job in Hollywood.
- Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
Do you like game shows?
- Oyun programlarından hoşlanıyor musun?
I'll show you how this game is played.
- Bu oyunun nasıl oynandığını sana göstereceğim.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.