Since I have no children, I have more time to spend doing volunteer work than parents do.
- Hiç çocuğum olmadığından, gönüllü iş yapmak için ebeveynlerin harcadığından daha çok harcayacak zamanım var.
Mayuko avoided doing hard work.
- Mayuko zor iş yapmaktan kaçındı.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
It's been a pleasure doing business with you.
- Sizinle iş yapmak bir zevkti.
I'm looking forward to doing business with you.
- Seninle iş yapmak için sabırsızlanıyorum.
Tom wants to do a good job.
- Tom iyi bir iş yapmak istiyor.
Tom thought that he could count on Mary to do a good job.
- Tom iyi bir iş yapmak için Mary'ye güvenebileceğini düşündü.
My friend wants to do business with South American firms.
- Arkadaşım Güney Amerikan şirketleriyle iş yapmak istiyor.
I use the internet to do business.
- İnterneti iş yapmak için kullanırım.