listen to the pronunciation of iç
Турецкий язык - Английский Язык
interior

He made over the interior of his house. - O, evinin içini yeniletti.

He studied interior decoration. - O, iç dekorasyon eğitimi aldı.

{s} domestic

I prefer to buy domestic rather than foreign products. - Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.

Would domestic peace be plunged into jeopardy? - İç barış tehlikeye girer mi?

inner

There's a button on the inner side of the door. - Kapının iç tarafında bir buton var.

Jupiter has four inner satellies: Metis, Adrastea, Amalthea, and Thebe. Their orbits are very close to the planet. - Jüpiterin dört iç uydusu vardır: Metis, Adrastea, Amalthea ve Thebe. Onların uyduları gezegene çok yakındır.

{s} internal

That is an internal affair of this country. - O, bu ülkenin iç işidir.

That politician is well versed in internal and external conditions. - O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.

{i} inside

Someone pushed me inside. - Biri beni içeri itti.

Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish. - Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.

intrinsic
interrior
interior equipment
offal
internus
intestines
stomach

The stomach is one of the internal organs. - Mide iç organlardan birisidir.

You shouldn't drink on an empty stomach. - Boş bir mideyle içki içmemelisin.

indoor

Catherine stayed indoors because it was raining. - Yağmur yağdığı için Catherine içerde kaldı.

Tom sometimes wears sunglasses indoors. - Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.

{f} swig

If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets. - Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.

He drank a great swig from the bottle. - O, şişeden büyük bir yudum içti.

in
knock back
{i} within

I will answer within three days. - Üç gün içinde cevap vereceğim.

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

endo-
intra

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

inland
{f} drink

I'll buy you a drink. - Sana bir içecek ısmarlayacağım.

Europeans love to drink wine. - Avrupalılar şarap içmeyi sever.

quaff
{f} drinking

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it. - İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.

drank

John drank many bottles of wine. - John birçok şişe şarap içti.

After taking a bath, I drank some soft drink. - Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.

stuffing
bowels
stuffing, filling (material used to stuff or fill something)
the interior, the inside, the inner part or surface
domestic, internal (as opposed to foreign)
core
inward

You need to look inward. - İçeriye bakman gerek.

We have become an intolerant, inward-looking society. - Biz hoşgörüsüz, içe dönük bir toplum olduk.

intestine
inland (as opposed to coastal)
(a person's) true self, heart, soul: Merak etme, Safigül'ün içi temiz. Don't worry, Safigül's a good soul at heart. Eğer içinde varsa, bir yolunu bulup üniversiteyi bitirir. He'll find a way to finish university, if he really wants to do so
inner, inside; interior; internal
guts

No one seems to have the guts to do that anymore. - Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.

People often spill their guts to bartenders. - İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .

inner part (of a nut or seed), kernel; inner part (of a fruit), meat, flesh
insides, innards (internal organs of a person or animal)
inlying
civil

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

There was a danger of civil war. - Bir iç savaş tehlikesi vardı.

inside, interior; stomach, intestines, offal; heart, mind; internal, interior, inner, inside; domestic, home
refill

Tom held his cup out for Mary to refill it. - Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.

Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill. - Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.

(Hukuk) domestic, inner, internal
inside , internal , intrinsic
endo
{i} kernel

Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels. - Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.

biennial
knockback
entrails
inset
breast

I'd like to have a test for breast cancer. - Göğüs kanseri için bir test yaptırmak istiyorum.

She doesn't drink enough breast milk. - O yeterince anne sütü içmiyor.

juvenilia
nucleus

Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons. - Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.

İç mimar
(Mimarlık) interior architect
iç çekmek
{f} sigh

A deep sigh was Ethel's only response. - Ethel'in tek yanıtı derin bir iç çekmekti.

İç Anadolu
inner anatolia
iç açıcı
clean cut
iç geçirmek
fetch a sigh
iç gözlem
introspection
iç çekmek
fetch a sigh
iç güdü
instinct
iç açıcı
pleasant
iç geçirmek
heave
iç geçirmek
sigh
iç giyim
underclothes
iç giyim
underclothing
iç göç
human migration within one geopolitical entity, usually a nation
iç güdü
imprinting
iç hukuk
(Kanun) national law
e
(Bilgisayar) nested
e geçmek
mesh
e geçmek
engage
e geçmek
interlock
e geçmek
intertwine
iç kısım
bowel
iç kısım
inside
iç tetkik
internal inspection
iç yüzey
interior surface
iç yüzey
(Havacılık) internal surface
ler
(Matematik) means
iç açıcı
heartwarming
iç açıcı
comely
iç bölüm
department of interior
iç göç
internal migration
iç kısım
innards
iç kısım
inland
iç savaş
civil war

It prevented a civil war. - Bu bir iç savaş engelledi.

Davis did not want civil war. - Davis, iç savaş istemiyordu.

iç çamaşır
underclothes
iç anadolu
Central Anatolia
iç anadolu bölgesi
(Coğrafya) Central Anatolia region
iç denetim
internal inspection
iç denetim
internal auditing
iç giyim
underware
iç hukuk
law of interia
e
one within the other
e geçmek
interwine
e geçmiş
Entwined; entwined together
iç işleri
internal affairs

They shouldn't intervene in the internal affairs of another state. - Onlar başka bir devletin iç işlerine karışmamalıdır.

They should not intervene in the internal affairs of another country. - Onlar başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalılar.

iç ses
inner voice
iç tüzük
Bylaw, standing orders
İç Anadolu Bölgesi
(Coğrafya) central anatolia region
İç Anadolu Bölgesi
central anotolia region
İç denetçi
internal auditor
İç savaş
civil war

It prevented a civil war. - Bu bir iç savaş engelledi.

There was a danger of civil war. - Bir iç savaş tehlikesi vardı.

İç tetkik
internal audit
İç tüzük
(Kanun) internal regulations
iç açıcı
cheering, pleasant
iç açıcı
gladdening, glad, cheering, heartening
iç bölüm
innerside
iç bölüm
inner section
iç bükey
concave
iç denetim
(Ticaret) internal check
iç deniz
içdeniz
iç deniz
landlocked sea
iç deniz
(Hukuk) inland sea
iç deri
(Tıp,Hayvan Bilim, Zooloji) endoderm
iç geçirmek
heave a sigh
iç geçirmek
to sigh
iç giyim
underwear
iç gözlem
introspect
iç hukuk
(Hukuk) municipal law
e geçen
telescopic
e geçme
telescoping
e geçmek
telescope
iç işler
domesticities
iç işler
internal work
iç kısım
within
iç kısım
bowels
iç kısım
midlands
iç kısım
{i} inward
iç savaş
intestine war
iç savaş
civilwar
iç ses
(deyim) wee small voice
iç ses
(deyim) voice of conscience
iç tüzük
bylaw
iç tüzük
standing orders
iç yüzey
inner surface
iç çamaşır
undergarment
iç çamaşır
underwear

Where is your underwear section? - İç çamaşırı bölümünüz nerede?

I am not wearing any underwear. - Hiç iç çamaşırı giymiyorum.

iç çekmek
draw a sigh
iç çekmek
to sigh
iç çekmek
suspire
iç çekmek
heave a sigh
iç çekmek
1. to sigh. 2. to sob
iç çekmek
inhale
Турецкий язык - Турецкий язык
Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri: "İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerde?"- S. F. Abasıyanık
Dolma yapmak için hazırlanan karışım
Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm
Harem dairesi
Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevî varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri
Muhteva

Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır. - Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.

Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır. - Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.

İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan
Kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne
Mide, bağırsak, karın
Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan
İnsanın manevî varlığıyla ilgili olan
Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan: "İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı."- P. Safa. İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan
Oyuk olan veya oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu
Ten ile dış giysiler arası: "Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum."- E. Bener
Toplu bir durumda bulunan kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne: "Ama hepiniz, hepiniz / Hepiniz geçim derdinde / Bir ben miyim keyif ehli içinizde?"- O. V. Kanık
Bir ülkede, şehirde, toplulukta vb.de olan veya yapılan
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı: "Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir."- Ç. Altan
Ten ile dış giysiler arası
derun
iç anadolu
İç Anadolu Bölgesi, Anadolu'nun orta kısmında yer alan Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Bu konumu sebe­biyle bu bölgeye "Orta Anadolu" da denir. İç Anadolu Bölgesi'nin yüz ölçümü 151.000 km² olup bu alan Türkiye topraklarının %21'ini kaplar. Doğu Anadolu'dan sonra ikinci büyük bölgemizdir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında diğer bölgelerin hepsiyle komşudur.Aynı zamanda ülkemizde "tahıl ambarı" olarak da anımsanır
iç anadolu bölgesi
İç Anadolu Bölgesi, Anadolu'nun orta kısmında yer alan Türkiye'nin yedi coğrafi bölgesinden biridir. Bu konumu sebe­biyle bu bölgeye "Orta Anadolu" da denir. İç Anadolu Bölgesi'nin yüz ölçümü 151.000 km² olup bu alan Türkiye topraklarının %20'sini kaplar. Doğu Anadolu'dan sonra ikinci büyük bölgemizdir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında diğer bölgelerin hepsiyle komşudur.Aynı zamanda ülkemizde "tahıl ambarı" olarak da anımsanır
e
Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen: "Zincirlerin ucunda da bir saçaklı süs, iç içe birkaç halka..."- Ç. Altan
e
Birbirinin içinde, karışık bir durumda, birbirine çok yakın: "İç içe sarı, kızıl, mor ve dumanlı dağlar."- H. E. Adıvar
iç açıcı
Gönlü ferahlatıcı
iç açıcı
Umut veren, iyi bir durumda olan
iç deniz
Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz, dâhilî deniz
iç deri
Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü, endoderm
iç deri
Sindirim ve solunum kanallarının iç yüzlerini ve sindirim kanalına bağlı bezlerin (karaciğer, pankreas) içini örten tabaka, endoderm
iç güdü
insiyak
e
Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen
e
Birbirinin içinde, karışık bir durumda, birbirine çok yakın
iç işleri
Bir ülkenin iç işlerini yöneten bakanlığın sorumluluğundaki işler
iç işleri
Bir kurum, kuruluş vb.nin yönetimiyle ilgili işler
iç mimar
Bir yapının içini süsleyen, düzenleyen ve döşeyen sanatçı, dekoratör
iç mimar
dekoratör
iç savaş
Bir ülke içinde çıkan savaş, iç harp, dâhilî harp
iç ses
Kelimenin ön ses ve son sesi arasında kalan ses veya sesler
iç tüzük
Bir kuruluş, meclis, kurum vb.nin iç işlerini düzenleyen tüzük, dâhilî nizamname
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Kalb, vicdan, gönül
İÇ
(Osmanlı Dönemi) t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Harem dairesi
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Karın, mide
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek
İç
(Osmanlı Dönemi) ZAMİR
İç deniz
dahili deniz
İç deri
endoderm
İç işleri
dahiliye
İç savaş
dahili harp
İç savaş
iç harp
İç tüzük
dahili nizamname
Английский Язык - Турецкий язык

Определение в Английский Язык Турецкий язык словарь

iç güzellik
İnner beauty
e
Öne within the other