Tom seems to be thoroughly enjoying himself.
- Tom güzelce eğleniyor gibi görünüyor.
It is very important that you wash your hands thoroughly after changing a baby's diaper.
- Bebeğin altını değiştirdikten sonra ellerinizi güzelce yıkamanız çok önemlidir.
The church was beautifully decorated with flowers.
- Kilise çiçeklerle güzelce dekore edildi.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
Everything worked out nicely.
- Her şey güzelce istenen sonucu verdi.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
My mother bought me a pretty dress this past Sunday.
- Geçtiğimiz Pazar annem bana güzel bir elbise aldı.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
He wrote a fine preface to the play.
- O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
I think it's the smart thing to do.
- Sanırım o yapmak için güzel şey.
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
Tom was nicely dressed.
- Tom güzel giyinmişti.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
She said that she was good-looking.
- O, güzel olduğunu söyledi.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
That dress looks stunning on you.
- Şu elbise üstünde çok güzel görünür.
She was stunningly beautiful.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldi.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
You're prettier than her.
- Sen ondan daha güzelsin.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
The cheesecake tasted too sweet.
- Peynirli kekin tadı çok güzeldi.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.