daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
Турецкий язык - Английский Язык
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

I can't go any further. - Ben daha ileriye gidemem.

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Try doing it once more. - Onu bir kez daha yapmayı dene.

She'll try it once more. - O onu bir kez daha deneyecek.

daha fazla
more

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

daha az
less

There is less time than I thought. - Sandığımdan daha az zaman var.

Is eating less meat a good idea? - Daha az et yemek iyi bir fikir midir?

daha iyi
better

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

She was late once again. - Bir kez daha geç kalmıştı.

bir daha
again

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

I didn't meet him again after that. - Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.

daha
any

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

daha önce
previously

Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated. - 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

daha fazla
further

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

She could not put up with the insults any more. - O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.

Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston. - Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.

daha
only

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

daha
over

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

daha
still

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

In comparison to him, I am still older. - Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha evvel
earlier

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

Tom looks thinner every day. - Tom her gün daha ince görünüyor.

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

daha sonra
later

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

daha sonra
next

What happened next, I don't know. - Daha sonra ne oldu bilmiyorum.

What he did next was quite a surprise to me. - Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.

daha sonra
then

I'll tell him so then. - Ben ona daha sonra söylerim.

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

Ken is older than Seiko. - Ken Seiko'dan daha yaşlı.

He is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom has a newer car than I do. - Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.

Tom's computer is much newer than mine. - Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

I'd like some more coffee. - Ben biraz daha kahve istiyorum.

Take things a little more seriously. - Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.

daha
more

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

daha doğrusu
rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker. - Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.

daha çok
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

I'll say it one more time. - Bir kez daha söyleyeceğim.

Read it one more time, please. - Onu bir kez daha okuyun, lütfen.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

daha
any longer
daha
yet

You ain't seen nothing yet. - Daha bir şey görmedin ki.

We have not yet discussed which method is better. - Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

Tom didn't want to go any further. - Tom daha da ileri gitmek istemedi.

Tom will need to go further. - Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

I had no more than 1,000 yen. - 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.

daha fazla
no longer

He may wait no longer. - Daha fazla bekleyemeyebilir.

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer. - Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

Young people adapt themselves to something sooner than old people. - Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't like it any more than you do. - Onu senden daha çok sevmiyorum.

I don't like him any more than he likes me. - Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

I like coffee better. - Ben kahveyi daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

Have you seen such a wonderful movie before? - Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?

Have you made a speech in English before? - Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?

daha önce
already

Tom has already made up his mind. - Tom daha önce karar verdi.

I have already eaten lunch. - Daha önce öğle yemeği yedim.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
Турецкий язык - Турецкий язык
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Английский Язык - Турецкий язык

Определение daha daha в Английский Язык Турецкий язык словарь

daha da önemlisi
More importantly
daha daha
Избранное