Let's draw lots to decide who goes first.
- Kimin birinci olduğuna karar vermek için kura çekelim.
She boasted of having won the first prize.
- O, birincilik ödülünü kazanmakla övündü.
Oh, Tae, this cheese is a winner!
- Oh, Tae, bu peynir bir birincidir!
Last year's Miss Universe winner is very tall.
- Geçen yılın Miss Universe birincisi çok uzun.
Tom moved up to first place.
- Tom birinci sıraya yükseldi.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
The French and the English like drinking, but the latter prefer beer whereas the former go in for red wine.
- Fransızlar ve İngilizler içki içmeyi severler ama birincisi kırmızı şarap için içeriye girerken ikincisi birayı tercih eder.
It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
- O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
Safety is the primary concern.
- Güvenlik birincil sorundur.
Telescopes have a primary and a secondary mirror.
- Teleskopların birincil ve ikincil aynası vardır.
Tom has been convicted of first degree murder.
- Tom birinci derece cinayetten hüküm giymiş.
Dan stood trial for the first degree murder of Linda Smith.
- Dan, Lind Smith hakkında birinci derecede cinayetten yargılandı.
It's on the first floor of that building.
- O, o binanın birinci katında.
A fire broke out on the first floor.
- Birinci katta bir yangın patlak verdi.
I've never flown first class.
- Ben hiç birinci mevkide uçmadım.
I'm sorry we couldn't get you a seat on first class.
- Üzgünüm, sana birinci sınıfta bir yer alamadık.
Tom traveled first class.
- Tom birinci sınıf seyahat etti.
I'm in the eleventh grade.
- On birinci sınıftayım.