büyütme

listen to the pronunciation of büyütme
Турецкий язык - Английский Язык
enlargement
amplification
magnification

This microscope has a 100X magnification. - Bu mikroskopun 100X büyütmesi vardır.

upsizing , magnification
parlay
enlargement, making (something) large
making big
aggrandizement
foster child; exaggeration
foster child; girl brought up as a servant
(Hukuk) expansion CCCC
exaggeration
phot. enlargement, blowup
nurturing
magnify
expansion
(Gıda) growth
augment
(Bilgisayar) zoom in
exaggerate
bringing-up
augmentation
upsizing
hyperbole
extension
büyü
magic

The magician's tricks surprised us. - Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.

I'll use magic on him and turn him into a frog. - Ona büyü yapacağım ve bir kurbağaya çevireceğim.

büyü
{i} sorcery

There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd. - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.

büyütmek
enlarge

He wanted to enlarge his sphere of influence. - O, etki yaptığı alanı büyütmek istedi.

büyütmek
aggrandize
büyütmek
{f} amplify
büyü
spell

The spell was broken and the pig turned into a man. - Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.

Her beauty cast a spell over him. - Onun güzelliği onu büyüledi.

büyütme gücü
magnifying power
büyütmek
raise

You were in prison, so I had to raise our children by myself. - Sen hapishanedeydin bu yüzden çocuklarımızı kendim büyütmek zorunda kaldım.

What's harder than for a single mother to work 2 jobs and raise 5 kids? - Bekar bir anne için iki işte çalışmak ve 5 çocuk büyütmekten daha ne zor olabilir?

büyü
charm

They sat still as if they were charmed by the music. - Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.

They were all charmed by her song. - Onların hepsi onun şarkısı tarafından büyülendi.

büyütmek
rear
büyütmek
magnify
büyü
fascination

Studying languages is my biggest fascination and hobby. - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.

büyütmek
augment
büyütmek
overstate
büyütmek
{f} foster
büyütmek
dignify
büyütmek
develop
büyütmek
upgrade
büyütmek
{f} enhance
büyü
enchant

You need several wizards to enchant the necklace. - Kolyeyi büyülemek için birkaç sihirbaza ihtiyacın var.

She was enchanted by his little laugh. - Onun küçük kahkahasıyla büyülenmişti.

büyü
occultism
büyü
weird
büyü
conjure
büyütmek
fill out
büyütmek
{f} nourish
büyütmek
{f} dilate
büyütmek
scale up
vites büyütme
(Otomotiv) upshift
büyü
theurgy
büyü
crescere
büyü
voodoo
büyü
{i} witchcraft

Tom was accused of practicing witchcraft. - Tom, büyü uygulama konusunda suçlanıyordu.

The pentagram is an important symbol in witchcraft. - Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.

büyü
conjuration
büyü
voodooism
büyü
incantation
büyü
bewitchment
büyü
enchantment
büyü
black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
hex
büyü
grow up

When I grow up, I want to be an English teacher. - Büyüyünce, bir İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.

I want to be somebody when I grow up. - Büyüdüğümde ben önemli biri olmak istiyorum.

büyü
sortilege
büyü
{f} grown up

His children have grown up. - Onun çocukları büyüdü.

He is, as it were, a grown up baby. - O, adeta, büyümüş bir bebek.

büyü
bewitchery
büyü
grow

I want to be a pilot when I grow up. - Büyüdüğüm zaman bir pilot olmak istiyorum.

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

büyütmek
bring up
büyütmek
breed
büyütmek
bring sb up
büyütmek
nurture
büyütmek
{f} exaggerate
büyütmek
overrate
büyütmek
expand

Tom wanted to expand his business. - Tom işini büyütmek istedi.

büyü
spells

Tom has a lot of dizzy spells. - Tom'un birçok baş döndürücü büyüleri vardır.

I don't believe in spells and charms. - Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.

büyü
put spell
büyütmek
up scale
büyütmek
largen
Büyütmek
zoom
Büyütmek
maximize
büyü
hoodoo
büyü
the black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
magic, spell, incantation, sorcery, charm
büyü
(hint) Maya
büyü
glamor

She's a glamorous girl. - O büyüleyici bir kız.

büyü
witchery
büyü
medicine

There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet. - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.

Grandmother believes that Chinese medicines are the best. - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.

büyü
romance
büyü
glamour [Brit.]
büyü
obeah
büyü
witching
büyü
{i} glamour
büyü
art

Great artists have no country. - Büyük sanatçıların vatanı yoktur.

John grew up to be a great artist. - John büyük bir sanatçı oldu.

büyü
burgeon
büyütmek
to bring up (a child)
büyütmek
glorify
büyütmek
greaten
büyütmek
(silindir) rebore
büyütmek
make the most of
büyütmek
to magnify
büyütmek
soup up
büyütmek
make big
büyütmek
to enlarge, to expand; to magnify; to exaggerate, to magnify, to overstate; to bring up, to nurture, to foster, to rear, to breed
büyütmek
to enlarge, make bigger
büyütmek
zoom in , zoom , magnify , enlarge
büyütmek
grow

It takes years to grow a tree, yet it takes seconds to cut it. - Bir ağacı büyütmek yıllar alır, ve ama onu kesmek saniyeler sürer.

büyütmek
blow up
büyütmek
dramatize
büyütmek
extend
büyütmek
embosom
civciv büyütme makinesi
brooder
en fazla büyütme
(Bilgisayar) max zoom in
Турецкий язык - Турецкий язык
Birisi tarafından yetiştirilmiş kimse
Uzakta duran cisimlere dürbün veya benzeri bir araçla bakıldığında cismi gören açının çıplak gözle bakıldığı zamanki açıya oranı
Büyütmek işi
(Osmanlı Dönemi) isti'zam
BÜYÜ
(Osmanlı Dönemi) Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz
Büyütmek
(Osmanlı Dönemi) TECHİR
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki: "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum."- Y. Z. Ortaç
büyü
Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş."- H. E. Adıvar
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki
büyütmek
Abartmak, mübalâğa etmek
büyütmek
Büyük duruma getirmek, genişletmek
büyütmek
Yetiştirmek, bakmak
büyütmek
Abartmak, mübalağa etmek: "Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti."- R. H. Karay
büyütmek
Yetiştirmek, bakmak: "Büyüt bu fidanı ey genç / Hazır yeşermişken."- B. Necatigil
büyütme
Избранное