Throwing eggs is a felony if the damage done by the eggs exceeds 400$.
- Yumurta atmak yumurtalar tarafından yapılan hasar 400 doları aşarsa bir suçtur.
Tom tried to sell his old VCR instead of throwing it away, but no one would buy it, so he ended up throwing it away.
- Tom eski video kaset çalarını atmak yerine satmaya çalıştı fakat hiç kimse onu almadı bu yüzden sonunda onu attı.
I'm so mad I want to scream and break everything!
- O kadar kızgınım ki çığlık atmak ve her şeyi kırmak istiyorum!
Tom opened his mouth to scream.
- Tom çığlık atmak için ağzını açtı.
She spoke with me in English in order to show off.
- Hava atmak için benimle İngilizce konuştu.
Tom just wanted to show off.
- Tom sadece hava atmak istedi.
I want to score more goals.
- Daha fazla gol atmak istiyorum.
It's unusual for defensive players to score many goals.
- Defans oyuncuları için birçok gol atmak alışılmadık bir şeydir.
If you go around flinging mud, some of it will stick to you.
- Eğer çamur atmaya gidersen onun birazı sana yapışır.
If only you'd thought of that before shooting your big mouth off.
- Keşke desteksiz atmadan önce onun hakkında düşünseydin.
Tom tried to sell his old VCR instead of throwing it away, but no one would buy it, so he ended up throwing it away.
- Tom eski video kaset çalarını atmak yerine satmaya çalıştı fakat hiç kimse onu almadı bu yüzden sonunda onu attı.
I wish you'd quit throwing things at me.
- Keşke eşyaları bana atmaktan vazgeçsen.
We'll have to come up with something soon.
- Yakında bir şey ortaya atmak zorunda kalacağız.
In order to get it done, you'll have to take risks.
- Bunu yaptırmak için kendini tehlikeye atmak zorundasın.
In order to achieve that, you'll have to take risks.
- Onu başarmak için kendini tehlikeye atmak zorunda kalacaksın.
I'm so sorry. I didn't mean to kick you.
- Ben çok üzgünüm. Niyetim sana tekme atmak değildi.
I want to punch you in your face.
- Yüzüne yumruk atmak istiyorum.
You're so rude that I want to punch you.
- O kadar kabasın ki sana yumruk atmak istiyorum.
I just want to glance at the paper.
- Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.
You might want to glance at this.
- Buna göz atmak isteyebilirsin.
I will go and take a look at the house.
- Eve bir göz atmak için gideceğim.
Please do feel free to come in and take a look at our exhibition anytime.
- Lütfen ne zaman isterseniz içeri gelip sergimize bir göz atmak için tereddüt etmeyin.
At that precise position, at Jim’s house.
I'm offering it - just to select customers - at cost.
Men at work.
At six o’clock, at closing time.