açmaz

listen to the pronunciation of açmaz
Турецкий язык - Английский Язык
dilemma, impasse, difficult matter
slang trick
line delivered by a straight man as a setup for a joke
chess, checkers difficult position
(satranç) difficult position; impasse, dead end
(Hukuk) stalemate
deadlock
dead end
blind alley
difficult position
toughie
hungry

Many people in the world are hungry. - Dünyada birçok insan açtır.

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

açmaz halatı
(Denizcilik) Breast line
açmaz oynamak
slang to pull a fast one (in a game)
açmaz yapmak
slang 1. to invite criticism. 2. to play a trick
hunger

My stomach is clenched with hunger. - Midem açlıktan yapıştı.

Because of hunger and fatigue, the dog finally died. - Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.

(Tıp) fast

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

She was careful opening the drawer. - O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.

I opened the drawer to get a pencil. - Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.

(Bilgisayar) bloom

The roses are in bloom. - Güller çiçek açmışlar.

The roses are blooming early this year. - Güller bu yıl erken çiçek açıyor.

unseal
unveil

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

switch on

May I switch on the light? - Işığı açabilir miyim?

He knows how to switch on the lamp. - O, lambayı nasıl açacağını biliyor.

unfold

The man was folding and unfolding his arms. - Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.

Tom unfolded the letter and read it. - Tom mektubu açtı ve onu okudu.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

Don't open this door, please. - Bu kapıyı açma, lütfen.

turn on

Please turn on the television. - Lütfen televizyonu aç.

It's very warm. Shall I turn on the air conditioner? - Burası çok sıcak. Klimayı açayım mı?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

Please forgive me for opening your letter by mistake. - Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.

Do you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

unpin
roll out
famished

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

unfurl
{f} opened

I sat back in the armchair and opened the book. - Ben, koltukta yaslandım ve kitabı açtım.

He opened a checking account with the bank. - O, bankada bir çek hesabı açtı.

tune in on
unpack

Tom is in the other room, unpacking boxes. - Tom diğer odada kutuları açıyor.

Tom opened his suitcase and began unpacking. - Tom valizini açtı ve boşaltmaya başladı.

clear off
uncover

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

disclose

He disclosed his intentions. - O evlenme niyetini açıkladı.

He disclosed my secret. - O, sırrımı açığa çıkardı.

{f} switching on
power on
rol out
turn#on
expose

Tom lifted up his shirt and exposed his belly. - Tom gömleğini yukarı kaldırdı ve karnını açtı.

Speech exposes what the brain is worth. - Konuşma, beynin değerini açığa vurur.

power#on
ikili açmaz
Binary opposition
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Give me the keys so I can unlock the door. - Kapıyı açabilmem için bana anahtarları ver.

Tom unlocked the car door. - Tom araba kapısını açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

Tom opened the trunk and found it empty. - Tom bagajı açtı ve onu boş buldu.

You shouldn't be drinking on an empty stomach. - Aç karnına içki içmemelisin.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

It's possible that Tom doesn't know how to unclog a sink. - Tom'un lavaboyu nasıl açacağını bilmemesi mümkündür.

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

Турецкий язык - Турецкий язык
Karşısındakine bir nükte veya tekerleme söyleme kolaylığını veren söz
İçinden zor çıkılır durum
Tuluatta karşısındakine bir nükte veya tekerleme söyleme kolaylığını veren söz
Satranç oyununda şahıkoruyan taşlardan birinin yerinden oynatılmama sıdurumu
Satranç oyununda şahı koruyan taşlardan birinin yerinden oynatılmaması durumu
açmaz halatı
Gemilerin limana bağlanması ve sahilden esecek rüzgârla rıhtımdan uzaklaşmaması için kıyıya dikine bağlanan halat
Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açmaz
Избранное