olgu

listen to the pronunciation of olgu
Türkçe - İngilizce
fact

Don't make factual statements without a source. - Bir kaynak olmadan olgusal ifadeler üretmeyin.

That book is full of factual errors. - O kitap, olgusal hatalarla doludur.

phenomenon

We could find no concrete evidence for the existence of such a phenomenon. - Böyle bir olgunun varlığı için hiçbir somut kanıt bulamadık.

Very little is known about this dangerous phenomenon. - Bu tehlikeli olgu hakkında çok az şey bilinmektedir.

matter of fact
(İnşaat) feature
(Tıp) case
phil. fact
med. case (instance of disease, patient)
lit. action; plot
fact, event vakıa
event

I postponed the event. - Ben olguyu erteledim.

a case of
olgu çalışması
(Dilbilim) case study
olgu adılı
(Dilbilim) factive
olgu güvenirlik ölçüsü
(Dilbilim) case reliability estimate
olgu kaydı
(Bilgisayar) incident record
sosyal olgu
social fact
yapay olgu
artifact
iyiye yorulur olgu
is attributed to better case
olgular
facts
emin olmadan kabul edilen olgu
thing in itself
genel olgu
universal
Türkçe - Türkçe
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa: "Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz."- O. Hançerlioğlu ; "Felsefe diliyle söylersek her ozan bir fenomendir, yani olgudur."- N. Cumali
Varlığı deneyle kanıtlanmış şey
(edebiyat) Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş
(felsefe) Olmuş olan, gerçekleşmiş olan, vakıa
(Hukuk) Olan ve yapılan iş; olay
Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa
Olmuş olan, gerçekleşmiş olan, vakıa
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa: "Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz."- O. Hançerlioğlu
vakıa
sosyal olgu
Sosyal nitelikli olay, sosyal vakıa
olgu