kesinleşme

listen to the pronunciation of kesinleşme
Türkçe - İngilizce

kesinleşme teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

kesin
{s} exact

I don't know exactly yet. - Henüz kesin olarak bilmiyorum.

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

kesin
precise

Above all, logic requires precise definitions. - Her şeyden önce, mantık kesin tanımlar gerektirir.

Precisely speaking, I need six hours to at least think straight. Additionally, I need seven hours to be happy. - Kesin olarak konuşursam, sağlıklı düşünmek için en az altı saate ihtiyacım var. Ayrıca mutlu olmak için yedi saate ihtiyacım var.

kesin
certain

Certainly, I like playing cards. - Kesinlikle,kart oynamayı severim.

You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so. - Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

kesin
{s} accurate

He made an accurate report of the incident. - Olayla ilgili kesin bir rapor hazırladı.

He needs to make an accurate report of the case. - Onun davanın kesin bir raporunu hazırlaması gerekiyor.

kesin
{s} final

The court's decision is final. - Mahkemenin kararı kesindir.

The plan is not yet finalized. - Plan henüz kesinleşmiş değil.

kesin
absolute

I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up. - Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.

It is absolutely impossible to do so. - Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.

kesin
definitive

The definitive answer is no. - Kesin cevap hayırdır.

kesin
{s} frozen
kesin
{s} rigorous
kesin
assertive
kesin
firm

Jefferson believed firmly in the value of education. - Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.

I'm firmly opposed to this. - Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.

kesin
sure

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

kesin
definite

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap verin.

Give me a definite answer. - Bana kesin bir cevap ver.

kesin
{s} declared
kesin
{s} determined
kesin
specific
kesin
irreversible
kesin
sure to

This method is sure to work. - Bu metot kesin çalışacaktır.

Her son is sure to succeed. - Oğlu kesinlikle başarılı olacak.

kesin
utter
kesin
precision

Sami fired and shot the intruder with precision. - Sami ateş etti ve izinsiz giren kişiyi kesin bir şekilde vurdu.

Precision in measurement is important. - Ölçümde kesinlik önemlidir.

kesin
pronounced
kesin
slipt
kesin
pointed
kesin
uncompromising
kesin
unambiguous
kesin
(Argo) in the bag
kesin
incontrovertible
kesin
categorial
kesin
out of question
kesin
for sure

The weather will be good tonight for sure. - Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.

He said he would give us his decision for sure by Friday. - O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.

kesin
bound

He is bound to pass the test. - O kesinlikle sınavı geçecek.

Such a plan is bound to fail. - Öylesine bir plan kesin başarısız olacaktır.

kesin
clean-cut
kesin
(Kanun) mandatory
kesin
point-blank
kesin
truthful
kesin
(Konuşma Dili) hard and fast
kesin
unquestionable
kesin
undeniable
kesin
immutable
kesin
matriculation
kesin
affirmative
kesin
unquestioned
kesin
category
kesin
concrete
kesin
unequivocal
kesin
as sure as i'm sitting here
kesin
indisputable
kesin
doubtless
kesin
short and to the point
kesin
spot-on
kesinleşmek
(Ticaret) finalize
Kesin
explicit
kesin
strict

Smoking is strictly forbidden here. - Burada sigara içmek kesinlikle yasaktır.

Smoking is strictly prohibited. - Sigara içmek kesinlikle yasaktır.

kesin
dernier
kesin
implicit
kesin
clear-cut
kesin
express
kesin
indubitable
kesin
safe

Are you absolutely certain we're safe? - Güvende olduğumuzdan kesinlikle emin misin?

You'll be absolutely safe. - Kesinlikle güvende olacaksın.

kesin
decisive
kesin
conclusive

The evidence is fairly conclusive. - Kanıtlar oldukça kesin.

kesin
flat

He rejected our demand flatly. - Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.

When your friends begin to flatter you on how young you look, it's a sure sign you're getting old. - Arkadaşların sana ne kadar genç göründüğünle ilgili iltifat etmeye başlarsa, bu yaşlandığına dair kesin bir işarettir.

kesin
hard-and-fast
kesin
tangible
kesin
unalterable
kesin
crucial
kesin
unerring
kesin
{i} deciding
kesin
direct

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

kesin
secure
kesin
{s} mathematical
kesin
be precise
kesin
definate
kesinleşme şerhi
annotation of certain
kesin
clean cut
kesin
sure as death

It's as sure as death. - Bu, ölüm kadar kesindir.

kesin
definite, certain, definitive, decisive, absolute, accurate, precise, exact, categorical, final; indisputable, incontrovertible
kesin
categorical

I categorically refused. - Kesin bir dille reddettim.

I am categorically opposed to the company declaring bankruptcy. - Ben şirketin iflas ilan etmesine kesin bir biçimde karşıyım.

kesin
cheese it
kesin
decisive, firm (statement)
kesin
downright
kesin
dogmatic
kesin
extreme
kesin
irrevocable
kesin
definite; absolute, categorical; final, irrevocable
kesin
decided

He decided to give up smoking once and for all. - Sigara içmekten kesin olarak vazgeçti.

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary decided to go back to work. - Mary işe geri dönmeye karar verse, Tom kesinlikle memnun olmaz.

kesin
{s} square

If you go to Beijing, definitely have a look at Tiananmen Square. - Beijing'e gideceksen, kesinlikle Tiananmen Meydanı'na bir bak.

kesin
terminative
kesin
{s} undoubted

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

kesin
pointblank
kesin
{s} stark
kesin
point blank
kesin
{s} peremptory
kesin
{s} surefire
kesin
{s} ocular
kesin
{s} rigid
kesin
{s} unquestioning
kesin
{s} round

Tom certainly deserves a round of applause. - Tom kesinlikle bir tur alkış hak ediyor.

kesin
{s} scientific
kesin
{s} positive

I'm absolutely positive that Tom can do that. - Tom'un bunu yapabildiğinden kesinlikle eminim.

You look positively haggard. - Sen kesinlikle bitkin görünüyorsun.

kesin
spot on
kesin
clear cut
kesin
clearcut
kesin
{s} outright
kesinleşmek
to become definite
kesinleşmek
become absolute
kesinleşmek
to become definite or final
kesinleşmek
(for something) to acquire a decisive quality
Türkçe - Türkçe
Kesinleşmek işi
kat'ileşme
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kati, maktu: "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu, tersine söylemek gelir içimden."- N. Ataç
Kesin
kat'i
Kesin
kati
Kesinleşmek
kat'ileşmek
kesin
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, kat'î, maktu
kesin
(Osmanlı Dönemi) katî
kesinleşmek
Kesin bir durum almak, kat'îleşmek, kat'iyet kesp etmek
kesinleşmek
Değişme olanağı olmadan yürürlüğe girmek
kesinleşmek
Kesin bir durum almak, katileşmek, katiyet kesbetmek
kesinleşme