izinsiz

listen to the pronunciation of izinsiz
Türkçe - İngilizce
(Ticaret) unauthorized
unauthorised
(Kimya) forbidden
(Askeri) absent without leave
(Ticaret) unlawfully
unsanctioned
(doing something) without permission, without having permission to do so
without permission

I should've known better than to use Tom's bicycle without permission. - Tom'un bisikletini izinsiz kullanmamayı bilmeliydim.

He entered my room without permission. - İzinsiz olarak odama girdi.

(student) who's been given a detention
(a) detention (given to a student)
unpermitted
izinsiz girmek
intrude

I didn't mean to intrude. - Ben izinsiz girmek istemedim.

I don't want to intrude. - İzinsiz girmek istemiyorum.

izin
allowance
izin
{i} permission

She wanted my permission to use the telephone. - Telefonu kullanabilmek için benden izin istedi.

izin
leave

She took two weeks' leave and visited China. - O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti

He's just gone on leave. - O az önce izinli gitti.

izin
permit

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

They were not permitted to cross into Canada. - Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.

izinsiz avlanmak
poach
izinsiz yayınlamak
pirate
izinsiz alıntı yapmak
plagiarize
izinsiz avlanma
poaching
izinsiz giriş
(Kanun) trespass
izinsiz giriş tespit sistemi
(Askeri) intrusion detection system
izinsiz girmek
trespass
izinsiz yokluk
(Ticaret) awol
izinsiz alıntı yapma
plagiarizing
izinsiz alıntı yapma
plagiary
izinsiz alıntı yapma
plagiarising
izinsiz alıntı yapmak
(eser) plagiarize
izinsiz avcılık
unauthorized hunting
izinsiz ayrılma
french leave
izinsiz ayrılma
absence without leave
izinsiz ayrılmak
take french leave
izinsiz giren
intrusive
izinsiz giren kimse
trespasser

Trespassers will be shot. - İzinsiz giren kimseler vurulacaktır.

izinsiz girenlere tuzak
mantrap
izinsiz girerek
trespassing
izinsiz girme
trespass

How dare you trespass on my property! - Mülkiyetime izinsiz girmeye nasıl cesaret edersin!

izinsiz girme
intrusion

Please forgive my intrusion, but this is something that you're going to want to hear. - Lütfen izinsiz girmemi affedin ama bu duymak isteyeceğiniz bir şey.

izinsiz girme
trespassing
izinsiz girmek
poach
izinsiz girmek
trespass on
izinsiz girmek
trespass upon
izinsiz girmeme
nonintrusion
izinsiz gitmek
take french leave
izinsiz göreve gelmemek
(Askeri) absent without leave
izinsiz olarak yayınlama
piracy
izinsiz yapılmış iş
unauthorized work
izinsiz yayın yapan
pirate
izinsiz yerleşme
squat
izinsiz yerleşmek
squat
izin
permission, leave, okay, OK, consent, the go-ahead; permit, licence, license; discharge
izin
concession
izin
sanction
izin
authorization
izin
day off

The boss gave us all a day off. - Patron hepimize bir günlük izin verdi.

I took a paid day off yesterday. - Dün bir gün ücretli izin aldım.

izin
{i} holiday

Circumstances do not permit me such a holiday. - Koşullar bana böyle bir tatil izin vermez.

I am, by no means, allowed to become ill now, tomorrow is my holiday. - Şimdi hiçbir şekilde hasta olmama izin verilmiyor. Yarın benim tatilim.

izin
okay
izin
dismissal
izin
ok
izin
the go-ahead
izin
authorisation
izin
license

Why wouldn't you let me get a driver's license? - Neden ehliyet almama izin vermedin?

Let me take a look at your driver's license. - Ehliyetine bakmama izin ver.

izin
clearance
izin
(Politika, Siyaset) admission
izin
licence
izin
consent

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

izin
green light
izin
leave of absence
izin
go-ahead
izin
countenance
izin
of leave
izin
allowing

Tom has been allowing me to borrow his bicycle every Monday. - Tom her pazartesi onun bisikletini ödünç almama izin veriyor.

I'm allowing you to go. - Gitmene izin veriyorum.

izin
permit to
izin
allowed to

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

The natives were not allowed to enter the district. - Yerlilerin bölgeye girmesine izin verilmiyor.

izin
liberty
izin
vac

I'm on a paid vacation. - Ben ücretli izindeyim.

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

izin
vacation

Workers in France receive four weeks of paid vacation each year. - Fransa'da işçiler her yıl dört haftalık ücretli izin alırlar.

I'm going to take my vacation in September rather than July. - İzinimi temmuzda değil eylülde alacağım.

izin
pass

We won't let you pass away. - Ölmene izin vermeyeceğiz.

Don't let opportunities pass by. - Fırsatların geçip gitmesine izin vermeyin.

izin
imprimatur
izin
toleration
izin
leave (of absence); vacation
izin
(Hukuk) permit, admission, imprimatur
izin
excuse

Will you excuse me for a moment? - Bana biraz izin verir misiniz?

Will you excuse us for a moment? - Bize biraz izin verir misiniz?

izin
(Askeriye) discharge
izin
furlough

Most government workers are on furlough. - Çoğu hükümet çalışanı izinde.

izin
discharge
izin
{i} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin
dismiss
Türkçe - Türkçe
Bu cezanın adı: "Ben izinsizden daha az korkardım; çünkü onun karşılığı sekiz aferindir."- F. R. Atay. İzin almadan
Ceza olarak hafta sonu veya tatil günü çıkmasına izin verilmeyen (asker veya yatılı öğrenci): "Hemen her cumartesi, ya izinsiz kalıyorsun, ya arkadaş toplantısına gidiyorsun."- E. Bener
Ceza olarak hafta sonu veya tatil günü çıkmasına izin verilmeyen (asker veya yatılı öğrenci)
Bu cezanın adı
İzin almadan
izin
Bir kimseye çalıştığı yerce verilen tatil
izin
Mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet
izin
Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet: "Viyana'dan döneli bir ay olmuştu ve izni üç hafta sonra bitiyordu."- H. E. Adıvar
izin
(Osmanlı Dönemi) müsaade
İZİN
(Osmanlı Dönemi) Bak: İzn
İzinsiz
(Hukuk) BİLAMEZUNİYET
izinsiz