Onun haklı olduğu kanaatindeyim.
- I am of the opinion that she is right.
Herkesin kendi kanaatleri olabilir, ama kendi gerçekleri değil.
- Everyone is entitled to his own opinions, but not his own facts.
Ona yapmamasını söylememe rağmen o düşüncesine yapışmış.
- He stuck to his opinion though I told him not to.
Onunla ilgili iyi bir düşüncem vardı.
- I had a good opinion of her.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.
- In that respect, my opinion differs from yours.
Onun görüşü önyargısızdır.
- His opinion is free from prejudice.
Kamu oyu dengesi kendi lehine kalır.
- The balance of public opinion remains in his favor.
Onlar sadece kamuoyundan korktukları için projeye karşı çıkmadılar.
- They didn't oppose the project just because they feared public opinion.
İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
- There is a wide gap in the opinions between the two students.
İki lider arasında şiddetli bir fikir çatışması vardı.
- There was a violent clash of opinions between the two leaders.
Üstelik, Kartaca'nın öldürülmesi kanısındayım.
- Moreover, I am of the opinion that Carthage must be destroyed.
Fikrimi destekleyecek birkaç tane kanıtım var.
- I have a couple of pieces of evidence to support my opinion.
O, tarafsız ve ön yargısız olmanın şovunu yapar fakat sanırım o sadece kendi fikri olmayan bir adam.
- He puts on a show of being impartial and unbiased, but I think he's just a guy with no opinion of his own.
Bir erkeği düşmanlarının düşünceleriyle yargılama.
- Don't judge a man by the opinions of his enemies.
Fikri farklı olan biriyle evlendiğin için inançlarından vazgeçmemelisin.
- You shouldn't give up your beliefs just because you married someone whose opinion is different.
Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
- Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
Kamuoyu yoklamaları söz konusu olduğu sürece büyük bir sorun vardır.
- There is a big problem as far as opinion polls are concerned.
Kendini iyi hissetmediği için yatakta kaldı.
- He stayed in bed because he wasn't feeling well.
Gittikten sonra, huzursuz hissetmeye başladı.
- After he left, she started feeling uneasy.
Bana göre Almanca dünyadaki en iyi dildir.
- In my opinion, German is the best language in the world.
Bana göre, Fransızca öğrenmek için zor bir dil.
- In my opinion, French is a hard language to learn.
Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.
- Tom wasn't feeling particularly talkative.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Evin sarsılmasını hissederek dışarıya koştum.
- Feeling the house shake, I ran outside.
Bu sabah kendimi çok hasta hissederek uyandım.
- I awoke this morning feeling very ill.
Bence, futbol mükemmel bir spor.
- In my opinion, soccer is a great sport.
Bence, o oldukça uygunsuz.
- In my opinion, it's quite unsuitable.
Tom bizim fikirlerimizi sormadı.
- Tom didn't ask for our opinions.
Tom'un fikirlerinin buralarda fazla ağırlığı yoktur.
- Tom's opinions don't carry much weight around here.
O, birbiri ardına görüşlerini değiştirir.
- He changes his opinions one after another.
Bütün plân sadece onun kişisel görüşleri üzerine kurulu.
- The whole plan is only based on his personal opinions.
Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
- Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
Kamuoyu değişmeye başladı.
- Public opinion began to change.
Sanırım onun duygularını incittim.
- I think I hurt his feelings.
Hüzünlenmeyi seviyorum. Çoğu insanın üzücü duygudan kaçmaya çalıştığını biliyorum. Fakat sanırım bu yanlış.
- I like to feel sad. I know that most people try to avoid any kind of sad feeling. But I think that is wrong.
Bana kalırsa, bu iyi bir fikir değil.
- In my opinion, it's not a good idea.
Onlar sadece kamuoyundan korktukları için projeye karşı çıkmadılar.
- They didn't oppose the project just because they feared public opinion.
Kamuoyu değişmeye başladı.
- Public opinion began to change.
Bir erkeği düşmanlarının düşünceleriyle yargılama.
- Don't judge a man by the opinions of his enemies.
Kendi düşüncelerimi ifade etme hakkım var.
- I have the right to express my own opinions.
Él no tiene idea de nada, pero sin embargo, tiene una opinión respecto a todo.
- He doesn't have a clue about anything. But he still has an opinion about everything.
Según mi opinión, no es una buena idea.
- In my opinion, it's not a good idea.
La opinión pública estaba muy a favor del proyecto.
- Public opinion was strongly in favor of the project.
La opinión pública rige las decisiones del presidente.
- Public opinion governs the president's decisions.
Truth, in matters of religion, is simply the opinion that has survived. - Oscar Wilde.
The courts of the United States generally allow opinionative evidence concerning value.
He was a stout, squat figure, with a square face and broad black eyebrows, that announced him to be opinionative and disputatious.
After my doctor told me that my illness was psychosomatic, I sought a second opinion.
Public opinion began to change.
- La opinión pública empezó a cambiar.
The newspaper reflects public opinion.
- El periódico refleja la opinión pública.
... opinion from an expert. ...
... effect the future of humanity, in my opinion. ...