hareketsizce

listen to the pronunciation of hareketsizce
Türkçe - İngilizce
immovably
quietly
quiet
hareket
movement

The movements of this robot are awkward. - Bu robotun hareketleri hantaldır.

He is awkward in his movements. - O hareketlerinde hantaldır.

hareket
motion

Are you in favor of this motion? - Bu hareketi destekliyor musun?

Mary made a slight motion with her head. - Mary başıyla hafif bir hareket yaptı.

hareket
move

They were so frightened that they couldn't move an inch. - O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.

Nothing's wrong with the engine, but my car won't move. - Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.

hareket
{i} act

It is imperative for you to act at once. - Derhal hareket etmen zorunludur.

You must act more wisely. - Daha akıllıca hareket etmelisin.

hareket
travel

Sound travels very quickly. - Ses çok hızlı şekilde hareket eder.

Light travels much faster than sound. - Işık sesten çok daha hızlı hareket eder.

hareket
behavior

This movement had a great impact on the behavior of women. - Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.

hareket
movement; move; motion; act, behaviour, conduct; activity, action; departure, start
hareket
flight

I need a flight that leaves on Monday afternoon. - Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.

My flight will depart in an hour. - Uçağım bir saat içinde hareket edecek.

hareket
{i} bearing
hareket
handling
hareket
evolvement
hareket
(Gıda) action times activation energy
hareket
militate
hareket
(Gıda) action times
hareket
ultrasonic
hareket
doings
hareket
animation
hareket
despite
hareket
kinesis
hareket
behave

Don't behave lightly. - Düşünmeden hareket etme.

hareket
(Askeri) travelling speed
hareket
commotion
hareket
conversation
hareket
(Bilgisayar) transactional
hareket
walk

You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep. - Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.

Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free. - İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.

hareket
(Askeri) weigh
hareket
life

His brazen act of defiance almost cost him his life. - Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.

Sami had to act to save his life. - Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.

hareket
stroke
hareket
front

The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving. - Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.

hareket
activity
hareket
locomotion
hareket
action

Tokyo wasted no time in taking action. - Tokyo harekete geçmede boşa zaman geçirmedi.

AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it. - AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.

hareket
play

She played a part in the women's lib movement. - Kadınların özgürlüğü hareketinde bir rol oynadı.

Let's play that by ear. - Olayların akışına göre hareket edelim.

hareket
departure

In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there. - Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.

hareket
behaviour
hareket
deed

His brave deed earned him respect. - Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.

hareket
stir

The politician stirred up the workers. - Politikacı işçileri harekete geçirdi.

hareket
off-block
hareket
be moving
hareket
moving in
hareket
in the motion
hareket
movement of
hareket
the act
hareket
move of
hareket
step
hareket
transaction

This is an illegal transaction. - Bu yasadışı bir harekettir.

hareket
earthquake, tremor
hareket
movement, organized movement
hareket
rail. traffic
hareket
demeanour [Brit.]
hareket
motion, movement, action
hareket
setout
hareket
behaviour [Brit.]
hareket
starting

The train was just on the point of starting when I got to the station. - İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.

hareket
deportment
hareket
stir, activity
hareket
(Hukuk) movement, act, conduct
hareket
gesture

Tom gestured for me to leave. - Tom ayrılmam için bana el hareketi yaptı.

We didn't know how to interpret the dismissive gesture that Tom made with his hands. - Tom'un yaptığı lakayıt el hareketini nasıl yorumlayacağımızı bilemedik.

hareket
exercising, exercises, exercise
hareket
conduct
hareket
act, action, deed; conduct, behavior
hareket
mus. tempo
hareket
{f} activated
hareket
start

The day she started for Paris was rainy. - Onun, Paris'e hareket ettiği gün yağmurlu idi.

You will miss the train, unless you start for the station at once. - Derhal istasyona hareket etmezsen, treni kaçıracaksın.

hareket
{i} demeanour
Türkçe - Türkçe

hareketsizce teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

HAREKET
(Osmanlı Dönemi) Kımıldanma. Davranış. Yola çıkmak. Bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin veya durumunun değişmesi. Sarsıntı
Hareket
(Osmanlı Dönemi) HEBS
Hareket
(Osmanlı Dönemi) HABAZ
Hareket
(Osmanlı Dönemi) KEDEME
Hareket
(Osmanlı Dönemi) HIRAK
Hareket
(Osmanlı Dönemi) HEYS
Hareket
(Osmanlı Dönemi) HEYŞ
Hareket
(Hukuk) DEVİNİM
Hareket
(Osmanlı Dönemi) VAKŞ
hareket
Davranış
hareket
Belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılan ilerlemeler, akım
hareket
Yer sarsıntısı, deprem
hareket
Kas ve eklemlerin, belli doğal şartlar içerisinde işlemeleri sonucu vücut bölümlerinde düzenli ve olumlu etkilerle oluşturdukları yer değişimi
hareket
Yer sarsıntısı, deprem: "Ben, diyor, hareket olurken Eminönü'nde idim."- M. Ş. Esendal
hareket
Yola çıkma
hareket
Vücudu oynatma, kıpırdatma veya kımıldanma
hareket
Devinim
hareket
Davranış: "Sakin, dürüst, kıyafeti ve hareketleriyle hiçbir ayrılık göstermeyen bir adamdır."- H. E. Adıvar
hareket
Kas ve eklemlerin, belli doğal şartlar içersinde işlemeleri sonucu vücut bölümlerinde düzenli ve olumlu etkilerle oluşturdukları yer değişimi
hareket
Bir parçanın yavaşlık, çabukluk derecesi
hareket
Katarların düzenlenmesi ve hangi saatlerde yola çıkıp hangi duraklarda karşılaşacaklarını düzenleme işleri
hareket
Vücudu oynatma, kıpırdatma veya kımıldanma: "Her hareketi kamera önünde rol yapıyormuşçasına hesaplı."- R. H. Karay
hareket
Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim
hareket
Demir yollarında katarların düzenlenmesi ve hangi saatlerde yola çıkıp hangi duraklarda karşılaşacaklarını düzenleme işleri
hareketsizce