hızlandırmak

listen to the pronunciation of hızlandırmak
Türkçe - İngilizce
expedite
speed up

Tom did his best to speed up the process. - Tom süreci hızlandırmak için elinden geleni yaptı.

accelerate
speed

Tom did his best to speed up the process. - Tom süreci hızlandırmak için elinden geleni yaptı.

whip up
wing
ginger up
ginger
hurry

I had to hurry the work. - İşi hızlandırmak zorunda kaldım.

rev up
jazz
force the pace
rev
hasten
to speed sth up, to accelerate, to quicken, to precipitate, to expedite, to hurry sth up
(Hukuk) step up, speed up
quicken
precipitate
to speed (someone, something) up; to accelerate (something)
jazz up
hurry something up
(Dilbilim) set off
step up
speed something up
add wings to
hurry up
press
pour it on
pour on the speed
hız
velocity

The velocity of light is about 186,000 miles per second. - Işık hızı saniyede yaklaşık 186.000 mildir.

Light travels at a velocity of 186,000 miles per second. - Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder.

hızlandırma
acceleration

The cheetah uses a combination of stealth and explosive acceleration to catch its prey. - Çita, avını yakalamak için gizlilik ve patlayıcı hızlandırma kombinasyonunu kullanır.

hız
speed

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.

hız
pace

Please don't walk so fast. I can't keep pace with you. - Lütfen çok hızlı yürüme. Sana ayak uyduramıyorum.

Tom does things at his own pace. - Tom işleri kendi hızınızda yapar.

hız
{i} expedition
hız
{i} rate

I'm amazed by the rate at which industries grow. - Sanayinin büyüme hızına şaşırdım.

The growth rate of the Japanese economy will top 0.7% this year. - Japon ekonomisinin büyüme hızı bu yıl % 0.7'yi geçecek.

hız
rush
hız
ratio

The application allows you to quickly calculate the ratio of body mass index - BMI. - Uygulama, vücut kütle indeks oranını hızlı bir şekilde hesaplamanı sağlıyor.

hız
(Biyokimya) velecity
hız
(Meteoroloji) sayisal
hızlandırma
(Çevre) boosting
hızlandırma
accelerate
hız
impetus
hız
celerity
hız
dispatch
hız
swiftness
hız
momentum
hızlandırma
{i} quickening
hızlandırma
accelerating
hızlandırma
{i} expediting
hız
speeds

The airplane is capable of supersonic speeds. - Uçak sesten hızlı hızlara ulaşabilir.

A category 5 hurricane can reach speeds of about 155 miles per hour. - Kategori 5 bir kasırga saatte yaklaşık 155 mil hıza ulaşabilir.

hız
speeded
adımlarını hızlandırmak
quicken one's pace
hız
momentum, impetus
hız
speed, velocity " sürat; impetus
hız
quickness
hız
enthusiasm, spiritedness, spirit, vigor, vitality, zest
hız
pelt
hız
bat

The battle quickly became fierce and bloody. - Savaş hızla şiddetli ve kanlı oldu.

hız
raciness
hız
force, strength, power, violence: Rüzgârın hızı kesildi. The wind's died down
hız
tilt
hız
speed, rapidity, velocity
hız
career
hız
haste

The mistake hastened his retirement. - Hata onun emekliliğini hızlandırdı.

Mary hastened back to her room. - Mary hızla odasına geri döndü.

hız
speed , rate
hız
rapidness
hız
lick
hız
rapidity
hız
loudness
hız
range
hızlandırma
speeding (someone, something) up; acceleration
hızlandırma
acceleration, accelerating
Türkçe - Türkçe
Hız verilmek, hızı artırılmak: "Haberleşme olanaklarının çoğalması, basının gelişmesi, bu bilinçlenmeyi hızlandırır."- O. Rifat
Hız verilmek, hızı artırılmak
çurlatmak
HIZ
(Osmanlı Dönemi) Sür'at, çabukluk.* Gayret, şevk
HIZ
(Osmanlı Dönemi) Fiz: Alınan yolun zamana oranı
Hız
şiddet
hız
Bir hareketten doğan güç, şiddet: "Yağmur şimdi hızını daha da arttırmıştı."- H. Taner. Çaba, güç, gayret, takat
hız
Çabukluk, sürat
hız
Çabukluk, sür'at
hız
Çaba, güç, gayret, takat
hız
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sür'at
hız
Bir hareketten doğan güç, şiddet
hız
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sürat: "Hikâyede baştan sona kadar hareket ve hız olmalıdır."- F. R. Atay
hız
(Osmanlı Dönemi) sürat
hızlandırma
Hızlandırmak işi
hızlandırmak