He told a friend that he felt very tired and weak.
- O, bir arkadaşına çok yorgun ve güçsüz hissettiğini söyledi.
She was still weak after her illness.
- O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
Superstition is the religion of feeble minds.
- Batıl inanç güçsüz akılların dinidir.
He is a powerless president.
- O güçsüz bir başkandır.
He was powerless in the face of death.
- Ölümün yüzü karşısında güçsüzdü.
I'm feeling very shaky.
- Çok güçsüz hissediyorum.
Do you want people to think you're weak?
- İnsanların senin güçsüz olduğunu düşünmesini istiyor musun?
I'm not as weak as you think I am.
- Düşündüğün kadar güçsüz değilim.
War makes you poorer and weaker, even if you win.
- Savaş, sen kazansan bile, seni daha yoksul ve daha güçsüz yapar.
Women are physically weaker than men.
- Kadınlar fiziksel olarak erkeklerden daha güçsüzdür.
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
Turkish war of independence against Eurpean imperialist powers had lasted from 1919 to 1923.
- Avrupalı emperyalist güçlere karşı yapılan Türk İstiklal Savaşı 1919'dan 1923'e kadar devam etti.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
- Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
Time, which strengthens friendship, weakens love.
- Zaman, dostluğu güçlendirir, sevgiyi zayıflatır.
What happens when an unstoppable force hits an unmovable object?
- Durdurulamayan bir güç sabit bir cismi vurursa ne olur?
At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
Even the mightiest of empires comes to an end.
- En güçlü imparatorlukların bile sonu gelir.
Japan is a mighty nation.
- Japonya güçlü bir ulustur.
The ability to show weakness is a strength.
- Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
Hercules had strong muscles.
- Herkül'ün güçlü kasları vardı.
Without strong tendons, large muscles are of no use.
- Güçlü tendonlar olmadan büyük kasların kullanımı yoktur.
A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
- Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
Times are tough. Try to be strong!
- Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
- Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.
Calm is a virtue of the strong.
- Sakinlik, güçlünün bir erdemidir.
Tom has a strong sense of duty.
- Tom'un güçlü bir görev duygusu var.
A high savings rate is cited as one factor for Japan's strong economic growth because it means the availability of abundant investment capital.
- Yüksek tasarruf oranı Japonya'nın güçlü ekonomik büyümesi için bir faktör olarak kabul edilmektedir.Çünkü o bol yatırım sermayesi kullanılabilirliği anlamına gelmektedir.
He was confronted with some difficulties.
- Bazı güçlüklerle yüz yüze getirildi.
I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian.
- Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.
The cells have the capacity to convert food into energy.
- Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.
Imperialism is an ideology and practice of powerful groups trying to secure or expand their privileges via dominating other groups.
- Emperyalizm, güçlü zümrelerin başka topluluklara hükmederek imtiyazlarını koruyup genişletmeye çalıştığı ideoloji ve pratiktir.
They are trying to cozy up to imperialist forces in order to achieve their political aims.
- Onlar politik amaçlarına ulaşmak için sömürgeci güçlere yaranmaya çalışmaktadırlar.
We expect heavy resistance.
- Güçlü direnme bekliyoruz.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
He has powerful arms.
- Onun güçlü bir kolları var.
He has very strong arms.
- Onun çok güçlü kolları var.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
The old woman climbed the stairs with difficulty.
- Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.
She had no difficulty in learning the poem by heart.
- O, şiiri ezberlemede güçlük çekmedi.
They answered their teacher's question with difficulty.
- Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.
I finished my homework with difficulty.
- Ödevimi güçlükle bitirdim.
The cells have the capacity to convert food into energy.
- Hücrelerin gıdayı enerjiye dönüştürme güçleri var.
Tom has difficulty controlling his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmekte güçlük çekiyor.
Franco's forces took control in Spain.
- Franko'nun güçleri İspanya'da kontrolü ele geçirdi.
Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
- Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
Some stars are hardly visible to the naked eye.
- Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.
Do you remember that baffling murder case?
- O güç cinayet davasını hatırlıyor musunuz?
The pen is mightier than the sword.
- Kalem kılıçtan daha güçlüdür.
A powerful spirit resides in the forest.
- Güçlü bir ruh ormanda ikamet eder.
She chose the most spirited horse in the stable.
- O, ahırdaki en güçlü atı seçti.
This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
- Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
I don't like eating pineapples. They have a strong smell.
- Ben ananas yemekten hoşlanmıyorum. Onların güçlü bir kokusu var.
Paul is more vigorous than Marc.
- Paul Marc'tan daha güçlü.
The slave has his pride; he agrees to obey only the most vigorous despot.
- Kölenin gururunu vardır; o sadece en güçlü despota itaat etmeyi kabul eder.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
He was a forceful leader.
- O, güçlü bir liderdi.