When was the last time you went on a date?
- En son ne zaman biriyle çıktın?
I've always dated older women.
- Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
- Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
What are the measures of time?
- Zamanın ölçüsü nedir?
What time will you be back?
- Ne zaman geri döneceksin?
Which endings does this verb have in the present tense?
- Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
Please drop in at my house when you have a moment.
- Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
From the moment he arrived there, he kept on bothering his doctor to tell him when he would be able to go home.
- Oraya vardığı andan itibaren, eve ne zaman gidebileceğini kendisine söylemesi için doktoru rahatsız etmeye devam etti.
Let's get together and talk about old times.
- Buluşalım ve eski zamanlardan bahsedelim.
Let's talk about old times.
- Eski zamanlar hakkında konuşalım.
When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
- Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
- Birkaç sayfa İngilizce çevirmek iki saatten fazla zamanımı aldı.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
Back then, all the calculations were done by hand.
- O zamanlar, tüm hesaplamalar elle yapıldı.
I used to go home to eat back then.
- O zamanlar yemek yemek için eve giderdim.
He always sings while having a shower.
- O her zaman duş alırken şarkı söyler.
He kept smoking all the while.
- O her zaman sigara içmeye devam etti.
Every time I hear that song, I think of my high school days.
- O şarkıyı duyduğum her zaman,lise günlerimi düşünürüm.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
When does the rainy season in Japan begin?
- Japonya'da yağmur sezonu ne zaman başlar?
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
When can I swim here?
- Ne zaman burada yüzebilirim?
When do you usually go to bed?
- Genellikle ne zaman yatarsın?
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
- Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
There was a time when kings and queens reigned over the world.
- Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Tom occasionally visited Mary at her parents' house.
- Tom zaman zaman Mary'yi anne babasının evinde ziyaret eder.
He occasionally visited me.
- O, zaman zaman beni ziyaret etti.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- İskoçyalı ve en az on iki yıllık değilse, o zaman viski değildir.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
The students' lunch period is from twelve to one.
- Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.
Ten years is a really long period of time.
- On yıl gerçekten uzun bir zaman aralığıdır.
You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
- Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.
If geometry is the science of space, what is the science of time?
- Geometri uzay bilimi ise, zaman bilimi nedir?
There are times when I find you really interesting.
- Seni gerçekten ilginç bulduğum zamanlar var.
There were no radios in those times.
- O zamanlar hiç radyo yoktu.
Everytime I look at him, he smiles.
- Ona ne zaman baksam gülümser.
The event was forgotten in progress of time.
- Zamanın ilerlemesiyle olay unutuldu.
It's a waste of time to stay longer.
- Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
I was skeptical at first.
- İlk zamanlar şüpheciydim.
Tom didn't believe Mary at first.
- Tom ilk zamanlar Mary'ye inanmıyordu.
In those days, sugar was less valuable than salt.
- O zamanlar, şeker tuzdan daha az değerliydi.
Her feet were bare, as was the custom in those days.
- O zamanlar âdet olduğu üzere, yalınayaktı.
How are you doing these days?
- Son zamanlarda nasılsın?
What time of year do you usually like to spend time on the beach?
- Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin?
We have a lot of snow at this time of the year.
- Yılın bu zamanında bir sürü karımız var.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
- Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.