yakınında

listen to the pronunciation of yakınında
Turkish - English
near, by, about
by
round
close by
at the hands of
by the side of
off

I am parking my car near the office. - Arabamı büro yakınında park ediyorum.

Tom doesn't live near his office. - Tom ofisinin yakınında yaşamıyor.

about
near of
near

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

The pharmacy is near the hospital. - Eczane, hastanenin yakınında.

epi
yakın
close

Where's the closest drugstore? - En yakın eczane nerede?

My house is close to a bus stop. - Evim otobüs durağına yakın.

yakın
(İnşaat) near

He lived in a small town nearby. - Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.

Excuse me, is there a toilet nearby? - Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?

yakın
recent

I had no idea what was in that room until recently. - Yakın zamana kadar o odada ne olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.

It happened quite recently. - O, oldukça yakın zamanda oldu.

yakın
adjacent
yakın
intimate

Mary overheard Tom talking intimately to another woman on his mobile phone. - Mary, Tom'un cep telefonuyla başka bir kadınla yakından konuşmasına kulak misafiri oldu.

Tom was intimate with Mary. - Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.

yakın
akin
yakın
pending
yakın
(Hukuk) imminent

We think Tom might be in imminent danger. - Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.

yakın
immediate

Are you in immediate danger? - Sen yakın tehlike içinde misin?

The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth. - Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.

yakın
approximate

Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old. - Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.

This is all very approximate. - Bunun hepsi çok yakın.

yakın
{i} relative

Tom is a close relative of mine. - Tom benim yakın bir akrabam.

A close neighbor is better than a distant relative. - Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.

yakın
connected
yakın
connate
yakın
(Biyokimya) proximal
yakın
close to

The dog is close to death. - Köpek ölüme yakındır.

In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house. - Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.

yakın
familiar

I wouldn't permit such familiarity. - Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.

Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels. - Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.

yakın
para

His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed. - Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.

yakın
within hail
yakın
next door
yakın
close-rage
yakın
(Biyokimya) epimer
yakın
akin to
yakın
nearby place
yakın
(deyim) hail-fellow-well-met
yakın
neighbourhood
yakın
friend

He has no close friends to talk with. - Konuşacak yakın arkadaşları yok.

The inhabitants of the island are friendly. - Adanın sakinleri cana yakındır.

yakın
relation

Tom's uncomfortable with close personal relationships. - Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.

Tom has a close relationship with Mary. - Tom'un Mary ile yakın bir dostluğu var.

yakın
analogous with
yakın
analogous
yakın
at one's elbow
yakın
near-by
yakın
neighboring
yakın
in sight
yakın
in approach
yakın
near future

These problems will be solved in the near future. - Bu problemler yakın gelecekte çözülmüş olacak.

In the near future, we will be able to put an end to AIDS. - Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.

yakın
closer

Tom took a closer look at it. - Tom, ona daha yakından baktı.

We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry. - Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.

yakın
bemoan

When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules. - Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.

yakın
proximate en
yakın
recent time
yakın
close range

Layla shot Sami at close range. - Leyla yakın mesafeden Sami'ye ateş etti.

Sami was shot at close range. - Sami yakın mesafeden vuruldu.

yakın
handy
yakın
at hand

Our entrance examination was near at hand. - Giriş sınavımız çok yakındı.

A global crisis is at hand. - Küresel bir kriz yakındır.

yakın
vicinal
yakın
beef about
yakın
at close quarters
yakın
complain about

He has nothing to complain about. - Yakınmak için hiçbir nedeni yok.

I heard some students complain about the homework. - Bazı öğrencilerin ev ödevi hakkında yakındıklarını duydum.

yakın
pally
yakın
parallel
yakın
convenient

It's convenient to live so close to the train station. - Tren istasyonuna çok yakın yaşamak uygundur.

My house is located in a convenient place - near the train station. - Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.

yakın
complain of
yakın
point-blank
yakın
complain

Tom complained that Mary never helped him. - Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.

Don't complain about that. You've asked for it. - Yakınma. Kendin kaşındın.

yakın
pleasant
kırşehir kenti yakınında bir göl
a lake near the city of Kirsehir
yakın
not far
yakın
to close
yakın
nigh

There was a fire near the train station last night. - Dün gece tren istasyonu yakınında bir yangın vardı.

Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep. - Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.

yakın
close of
yakın
close in

We haven't been close in years. - Yıllardır yakın olmamıştık.

hemen yakınında
at one's foot
kıyı yakınında
inshore
yakın
hard

Hardly anyone has seen this animal up close. - Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.

Tom has hardly any close friends. - Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.

yakın
inseparable

They soon became inseparable. - Onlar yakında ayrılmaz oldular.

yakın
(arkadaş) thick
yakın
proximate
yakın
near, close, neearby; akin (to), analogous (to/with); intimate; impending, imminent; nearby place, neighbourhood; friend, relation; recent time, near future
yakın
nearby place: Yakınımızda oturuyor. She lives near us
yakın
near (to), nearby, close (to), close-by
yakın
within walking distance
yakın
close, (friend) who is close to (someone)
yakın
connection

The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all. - Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.

Sami had very close connections to the crimes. - Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.

yakın
relative, relation; close friend
yakın
contiguous
yakın
by
yakın
very similar (to)
yakın
near at hand

Our entrance examination was near at hand. - Giriş sınavımız çok yakındı.

Christmas is near at hand, isn't it? - Noel yakın, değil mi?

yakın
hard by
yakın
connexion
yakın
within reach
yakın
toward

The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle. - Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.

Tom has been very friendly toward me. - Tom bana karşı çok cana yakın.

yakın
bosom

Tom and Mary have been bosom friends for years. - Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.

yakın
kindred
yakın
along

I'm sure he'll be along soon. - Onun yakında geleceğinden eminim.

The old woman went, and soon returned along with the Princess. - Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.

yakın
towards
Turkish - Turkish

Definition of yakınında in Turkish Turkish dictionary

yakın
Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba: "Türkçe konuştuğu için bana kendi yakınlarımızdan biri hissini veren yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
Yakın
(Hukuk) KARİB
Yakın
(Osmanlı Dönemi) NEYYİF
Yakın
(Osmanlı Dönemi) EHAMM
yakın
Uzak olmayarak: "Gazinoya girip çıkmakta veya kendine yakın bir başka masada oturmakta."- Y. K. Karaosmanoğlu
yakın
Benzeyen, andıran, yaklaşan: "Beş dönüme yakın bahçesi bir ormanı andırırdı."- Ö. Seyfettin
yakın
Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan
yakın
Uzak olmayarak
yakın
Benzeyen, andıran, yaklaşan
yakın
Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan
yakın
Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer) , uzak karşıtı
yakın
Aralarında sıkı ilgi bulunan
yakın
Uzak olmayan yer
yakın
Az bir ara ile ayrılmış olan, uzak karşıtı
yakın
Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba
yakın
Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan: "Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın..."- S. F. Abasıyanık
yakınında
Favorites