Definition of the state of being in equipoise; equilibrium; even adjustment; steadiness in English Turkish dictionary
- balance
- {f} dengede tutmak
- balance
- {f} dengelemek
Birçok çalışan anneler ev ve iş hayatlarını dengelemek için mücadele ediyor.
-Many working mothers struggle to balance their home and work lives.
- balance
- denge
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
-She makes sure that her family eats a balanced diet.
Tom dengesini yeniden kazandı.
-Tom regained his balance.
- balance
- bakiye
Tom çek yazmadan önce hesap bakiyesini kontrol etti.
-Tom double-checked his bank balance before writing the check.
Bana bakiyemi söyler misin?
-Could you tell me my balance?
- balance
- (Denizbilim) tartaç
- balance
- kalan tutar
- balance
- (Ticaret) eşitlik
- balance
- eşit hale getirmek
- balance
- (Ticaret) hesap bakiyesi
Tom çek yazmadan önce hesap bakiyesini kontrol etti.
-Tom double-checked his bank balance before writing the check.
- balance
- terazi
Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
-The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
- balance
- dengeli olmak
- balance
- {i} denklik
- balance
- {i} uyum
Müzik, filmin yapısıyla uyum içinde.
-The music is in balance with the structure of the movie.
- balance
- (fiil) tartmak, düşünmek, dengelemek, denk gelmek, dengede tutmak, denklemek, karşılaştırmak, dengeli olmak, denk olmak, eşitlenmek, dengelenmek, salınmak, dalgalanmak, inip çıkmak
- balance
- {f} denk gelmek
- balance
- kalıntı
- balance
- {i} bilanço
- balance
- {f} tartmak
- balance
- {i} ruhsal denge
- balance
- ithalât ve ihracat arasındaki para kıymeti farkı balance sheet bilanço balance wheel nâzım çark credit balance alacak bakiyesi
Related Terms
Definition of the state of being in equipoise; equilibrium; even adjustment; steadiness in English English dictionary
- balance