sakinleşme

listen to the pronunciation of sakinleşme
Turkish - English
{i} simmering
present participle of simmer
cooking in a boiling liquid
sakin
tranquil

Tom was hit by a tranquilizer dart. - Tom sakinleştirici bir dart tarafından vuruldu.

Mary needs to be tranquilised. - Mary'nin sakinleşmesi gerek.

sakin
habitant
sakin
{s} quiet

I would like to live in the quiet country. - Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.

I never dreamed of there being such a quiet place. - Ben böylesine sakin bir yer olduğunu asla hayal etmedim.

sakin
resident

Many Boston residents oppose the mayor's plan. - Birçok Boston sakini belediye başkanının planına karşı çıkıyor.

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

sakin
calm

When I contemplate the sea, I feel calm. - Denizi düşündüğümde, sakin hissediyorum.

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

sakin
cool

I was as cool as a cucumber. - Ben son derece sakindim.

Tom tried to act cool. - Tom sakin davranmaya çalıştı.

sakin
{i} inhabitant

Since Puerto Rico is a US colony, Puerto Rico's head of state is the President of the USA, but inhabitants of Puerto Rico are not allowed to vote in US presidential elections. - Abd sömürgesi olduğundan beri Porto Riko'nun devlet başkanı Abd devlet başkanıdır ama Porto Riko sakinlerinin Abd devlet başkanlığı seçimlerinde oy kullanmasına izin verilmez.

Yesterday my brother went to Fukushima to help the inhabitants. I'm afraid that the radiation will increase. - Dün, kardeşim sakinlere yardım etmek için Fukushima'ya gitti. Korkarım ki radyasyon artacak.

sakin
{s} composed

Tom tried to stay composed. - Tom sakin kalmaya çalıştı.

sakin
even-tempered
sakin
emotionless
sakin
{s} steady
sakin
{s} halcyon
sakin
leisurely

Sami was enjoying a leisurely life. - Sami sakin bir hayattan zevk alıyordu.

sakinleşmek
calm down
sakinleşmek
{f} still
sakin
citizen

I am also a citizen of Tokyo. - Ben de bir Tokyo sakiniyim.

I am a citizen of Chiba, but work in Tokyo. - Ben Chiba sakiniyim ama Tokyo'da çalışıyorum.

sakinleşmek
{f} smooth
sakin
{i} local

She married a local boy. - O, yöre sakini bir çocukla evlendi.

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

sakin
meek
sakin
stilly
sakin
sedentary
sakin
(deyim) as calm as a millpond
sakin
sedated

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

They have him sedated. - Onlar onu sakinleştirdiler.

sakin
self-possessed
sakin
balmy
sakin
matter-of-fact
sakin
occupant

The police vehicle's armor plating saved the lives of its occupants. - Polis aracının zırh kaplaması apartman sakinlerinin hayatlarını kurtardı.

sakin
arcadia
sakin
douce
sakin
collected

Tom's cool, calm, and collected, even under pressure. - Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.

Tom was calm and collected. - Tom sakin ve aklı başındaydı.

sakin
residentiary
sakin
phlegmatical
sakin
equanimity
sakin
imperturbate
sakin
easeful
sakin
restrained
sakin
coolheaded
sakin
unruffled
sakin
(Askeri) clam
sakin
uneventful
sakin
esay
sakin
philosophical
sakin
soft
sakin
static
sakin
(Meteoroloji) lull
sakin
equable
sakin
untroubled
sakin
inhabiter
sakin
unmoved
sakin
phlegmatic
sakin
denizen
sakin
ataraxic
sakin
statical
sakin
shacker
sakin
canny
sakin
tranquilizing
sakin
unperturbed
sakin
taciturn

Mary's partner is a taciturn person. - Mary'nin ortağı sakin bir kişidir.

sakin
occupier
sakin
unhurried
sakin
{s} cold

He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness. - O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.

sakinleşmek
settle down
sakinleşmek
{f} quieten
sakinleşmek
quiescent
sakin
{s} even

The wind calmed down in the evening. - Rüzgar akşam sakinleşti.

It was a calm winter evening. - Sakin bir kış akşamıydı.

sakin
private
sakin
sleepy
sakin
off-peak
sakin
dweller

For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world. - Antik Çin'in bazı sakinleri için, boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.

sakin
undisturbed
sakin
imperturbable
sakin
level-headed
sakin
easy

Take it easy and get well. - Sakin olun ve iyi geçinin.

Take it easy. I can assure you that everything will turn out fine. - Sakin olun. Ben her şeyin güzel olacağına sizi temin edebilirim.

sakin
restful
sakin
unflappable
sakin
placid

Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life. - O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.

This is a placid and cozy place. - Burası sakin ve sıcak bir yer.

sakin
on an even keel
sakin
orderly
sakinleşmek
cool down
sakinleşmek
simmer down
sakinleşmek
die down
sakinleşmek
rage
sakin
beware of
sakin
calmest
sakin
beware
sakinleşmek
let one's hair down
sakinleşmek
chillaxing
sakin
peaceable
sakin
calm, tranquil, serene; still
sakin
(a) resident; (an) inhabitant
sakin
laidback
sakin
(someone) who resides in or inhabits (a place)
sakin
philosophic
sakin
nerveless
sakin
tenant
sakin
Pacific
sakin
hushed
sakin
airless
sakin
even tempered
sakin
peaceful

This forest is quiet and peaceful. - Bu orman sakin ve huzurlu.

At night, this street is very peaceful. - Geceleyin bu sokak çok sakindir.

sakin
dispassionate
sakin
noiseless
sakin
smooth

The sea looks calm and smooth. - Deniz sakin ve yumuşak görünüyor.

sakin
indweller
sakin
domicilled
sakin
equal
sakin
calm, cool, placid, self-possessed, serene, imperturbate; quiet, taciturn; tranquil, peaceful, esay; inhabitant, dweller, resident, occupier, occupant sekene
sakin
inmate
sakin
comfortable

He observed this calmly, from a comfortable distance. - Bunu uygun bir uzaklıktan sakince gözlemledi.

sakin
in repose
sakin
composedly
sakin
still

Please remain perfectly still. - Lütfen tamamen sakin kal.

Tom stood perfectly still. - Tom kusursuzca sakin durdu.

sakin
{s} serene
sakin
contained
sakin
{s} quiescent
sakin
{s} reposeful
sakin
calmative
sakin
{s} sedate

I was heavily sedated. - Ağır şekilde sakinleşmiştim.

She's sedated, she could not hurt a fly. - O sakin, bir karıncayı bile incitemez.

sakin
{s} idyllic
sakin
together

Tom and Mary enjoyed a quiet moment together. - Tom ve Mary birlikte sakin bir anın tadını çıkardı.

sakinleşmek
slacken
sakinleşmek
smooth down
sakinleşmek
compose oneself
sakinleşmek
become tranquilized
sakinleşmek
let up
sakinleşmek
to become calm
sakinleşmek
to calm, to calm down, to cool down, to quiet down, to simmer down
sakinleşmek
quiet
sakinleşmek
subside
sakinleşmek
quiet down
sakinleşmek
resettle
sakinleşmek
hush
sakinleşmek
calm

Sami has to calm down. - Sami sakinleşmek zorunda.

You've got to calm down. - Sakinleşmek zorundasın.

Turkish - Turkish
Sakinleşmek işi
sakin
Hareket etmeyen, kımıldamayan, durgun, dingin
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Hareketsiz, kendi hâlinde. Bir yerde oturan. Kararlı
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf
Sakinleşmek
sakinlemek
Sakinleşmek
rahatlamak
Sâkin
(Osmanlı Dönemi) İSKÂN
sakin
Durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan, dingin
sakin
Sessiz
sakin
Bir yerde oturan: "Sakinleri Müslümanlardan ibaret olan semtte, bakkal dükkânı, günün her saatinde dolup boşalır."- S. Ayverdi
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş: "Sesi dinlediği müddetçe sakin ve uslu duruyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
sakin
Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen
sakin
Sessiz: "Dinlenmek için otelimizden daha sakinini bulacağınızı ummam."- S. F. Abasıyanık
sakin
Bir yerde oturanlar, sakinler
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş
sakin
Bir yerde oturan, sekene
sakin
Hindu'ların çok korktuğu dişi şeytanlara verilen ad
sakinleşmek
Sıkıntısı veya heyecanı geçmek
sakinleşmek
Yatışmak, durgun duruma gelmek, durgunlaşmak: "Bazı dalgalı gecelerin sabahları, metle yükselmiş ve şimdi sakinleşmiş suyun kenarında kedi leşleri bulurdum."- S. F. Abasıyanık
sakinleşmek
Yatışmak, durgun duruma gelmek, durgunlaşmak
sâkin
(Osmanlı Dönemi) bir yerde oturan