no more than; just

listen to the pronunciation of no more than; just
English - Turkish

Definition of no more than; just in English Turkish dictionary

only
sırf
only
yalnızca

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

only
sadece

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez. - The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
sade

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
yalnız

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

Partide yalnızca altı kişi vardı. - Only six people were present at the party.

only
{s} biricik

Sen onun biricik arkadaşıydın. - You were his only friend.

Biricik kızımız kanserden öldü. - Our only daughter died of cancer.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Bir tek ben mi partiye gideceğim? - Will I be the only one going to the party?

Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır. - A unicycle has only one wheel.

only
ne var ki
only
{s} ancak

Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar. - Only after a long dispute did they come to a conclusion.

Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır. - However, only the human community has verbal languages as a means of communication.

only
ama

Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla. - I accept, but only under one condition.

Sadece tek ağzım ama iki kulağım var. - I only have one mouth, but I have two ears.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu. - Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.

Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım. - If only I had studied harder for the exam.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
English - English
only
no more than; just
Favorites