Bazı kaçış vasıtaları bulmalıyız.
- We must devise some means of escape.
O, resimler vasıtasıyla fikrini açıkladı.
- She explained her idea by means of pictures.
İngilizce bir haberleşme aracıdır.
- English is a means of communication.
En kısa sürede işi durdurmak zorunda olduğunu bir SMS aracılığıyla bildirdim.
- I reported to him by means of an SMS that he had to stop his work as soon as possible.
Olası tüm araçları denedim.
- I tried all possible means.
Mümkün olan tüm araçlar denendi.
- All possible means have been tried.
Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
- Success means much money, doesn't it?
O, kazandığından çok para harcıyor.
- He lives beyond his means.
Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
- By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
Bu işaret yürüme anlamına gelir.
- This signal means don't walk.
Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.
- We have to use every means to persuade him.
O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.
- He contrived a means of speaking to Nancy privately.
Ne pahasına olursa olsun, onu istediğini söyledin!
- You said you wanted it by any means!
İngiliz dili şüphesiz en kolay ve aynı zamanda uluslararası iletişimin en etkili aracıdır.
- The English language is undoubtedly the easiest and at the same time the most efficient means of international communication.
Şüphesiz onu ben yapacağım.
- I'll do it by all means.