hazir

listen to the pronunciation of hazir
Turkish - Turkish
Turkish - English

Definition of hazir in Turkish English dictionary

hazır
prepared

He prepared his speech very carefully. - Konuşmasını çok dikkatlice hazırladı.

Tom was well prepared for the exam. - Tom sınav için iyi hazırlandı.

hazır
ready

Get ready for the trip at once. - Hemen yolculuğa hazırlan.

The food's not ready yet. - Yemek henüz hazır değil.

hazır
ripe
hazır
available

Lunch will be available. - Öğle yemeği hazır olacak.

Are you available next week for a follow-up interview? - Önümüzdeki hafta bir görüşme mülakatı için hazır mısınız?

hazır
in train
hazır
quick

You must get ready quickly. - Çabucak hazırlanmalısın.

Dan fixed a quick meal for Linda. - Dan, Linda için hızlıca bir yemek hazırladı.

hazır
forward
hazır
ready, prepared; willing; present; (giysi) ready-made; now that, since, while, as long as
hazır
on hand

Tom is never on hand when I want him. - Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.

hazır
operational

The plane is now operational. - Uçak artık kullanıma hazırdır.

hazır
on one's mettle
hazır
on tap
hazır
now that (the opportunity has presented itself), seeing that, since: Hazır fırsat çıkmışken bunu yapalım. As the opportunity is at hand, let's get this done
hazır
stand by

Stand by for instructions. - Talimatlar için hazır olun.

Stand by for instructions. - Talimatlar için hazır bekleyin.

hazır
ready-to-wear
hazır
disposed
hazır
willing

Tom is willing to do almost anything for Mary. - Tom Mary için neredeyse her şeyi yapmaya hazır.

She was always willing to help people in trouble. - O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.

hazır
on
hazır
ready, prepared
hazır
content
hazır
game

She is preparing to the Olympic Games this year. - Bu yılki Olimpiyat oyunlarına hazırlanıyor.

You had better prepare yourself for the next game. - Bir sonraki oyun için kendini hazırlasan iyi olur.

hazır
(cevap) snappy
hazır
finished

Have you finished your preparations for the trip? - Yolculuk için hazırlıklarını tamamladın mı?

Dinner will be ready by the time you have finished your work. - Akşam yemeği işini bitirmeden önce hazır olacak.

hazır
up for

I am ready to do anything to make up for the loss. - Kaybı telafi etmek için her şeyi yapmaya hazırım.

Who in this room is prepared to stand up for their rights? - Bu odada kim hakları için ayağa kalkmaya hazır?

hazır
cut and dried
hazır
agreeable

We are agreeable to your conditions. - Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.

hazır
(ilaç) officinal
hazır
reach me down
hazır
present

All the members were present. - Bütün üyeler hazır bulundu.

Many students were present at the lecture. - Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.

hazır
prompt
hazır
readymade
hazır
handy
hazır
in the mood for
hazır
present, in attendance, attending
hazır
at hand
hazır
forthcoming
hazır
open
hazır
poised

India is poised to surpass China and become the world's most populous country. - Hindistan Çin'i geçip dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olmaya hazır.

hazır
now that
hazır
as long as
hazır
since

We went without him since he wasn't ready. - Hazır olmadığı için onsuz gittik.

hazır
in store
hazır
(Ticaret) spot
hazır
(deyim) on one's guard
hazır
on one's toes
hazır
while

Tom stirred the spaghetti sauce while his mother set the table. - Annesi masayı hazırlarken Tom spagetti sosunu karıştırdı.

Peter, Nancy will be ready in while. - Peter, Nancy bir süre içinde hazır olacaklar.

hazır
hand

Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet. - Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.

A group of students built an orthopaedic hand using a 3-D printer. - Bir grup öğrenci, 3 boyutlu bir yazıcı kullanarak ortopedik bir el hazırladı.

hazır
at point
hazır
(deyim) in hand
hazır
go
hazır
premixed
hazır
ready made

Happiness is not something ready made. It comes from your own actions. - Mutluluk hazır bir şey değildir. O sizin kendi hareketlerinizden geliyor.

hazır
set

Tom helped Mary set the table. - Tom Mary'nin masayı hazırlamasına yardım etti.

Simone, please go and set the table. - Simone, lütfen gidin ve masayı hazırlayın.

hazır
immediate

Upon arriving home, he immediately set about preparing a meal. - Eve vardıktan sonra derhal bir yemek hazırlamaya girişti.

Details weren't immediately available. - Ayrıntılar hemen hazır değildi.

Hazır
premade
hazır
be ready

You should be ready for the worst. - En kötüsü için hazır olmalısınız.

At eight o'clock I will be ready for work. - Saat sekizde iş için hazır olacağım.

hazır
presets
hazır
ready to

I'm about ready to go. - Neredeyse gitmeye hazırım.

I'm almost ready to go. - Neredeyse gitmeye hazırım.

hazır
present at
hazır
up
hazır
fit
hazır
cut

I cut myself with a knife while I was making dinner. - Yemek hazırlarken kendimi bıçakla kestim.

hazır
on call

I am not on call tomorrow. - Yarın göreve hazır değilim.

hazır
standby

National rescue teams are on standby ready to fly to Japan. - Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.

Turkish - Kurdish

Definition of hazir in Turkish Kurdish dictionary

hazır
amade
hazır
berdest