Definition of hâzır in Turkish English dictionary
- prepared
He prepared his speech very carefully.
- Konuşmasını çok dikkatlice hazırladı.
She prepared the meal in a very short time.
- O, çok kısa bir sürede yemeği hazırladı.
- ready
I am always ready to help you.
- Ben her zaman sana yardım etmeye hazırım.
I'm about ready to go.
- Neredeyse gitmeye hazırım.
- ripe
- available
Shuttles will be available.
- Servisler hazır olacak.
Details weren't immediately available.
- Ayrıntılar hemen hazır değildi.
- in train
- quick
You must get ready quickly.
- Çabucak hazırlanmalısın.
Dan fixed a quick meal for Linda.
- Dan, Linda için hızlıca bir yemek hazırladı.
- forward
- ready, prepared; willing; present; (giysi) ready-made; now that, since, while, as long as
- on hand
Tom is never on hand when I want him.
- Tom ben onu istediğimde asla hazır değildir.
- operational
The plane is now operational.
- Uçak artık kullanıma hazırdır.
- on one's mettle
- on tap
- now that (the opportunity has presented itself), seeing that, since: Hazır fırsat çıkmışken bunu yapalım. As the opportunity is at hand, let's get this done
- stand by
You can make it! Go for it. I'll stand by you.
- Onu yapabilirsin! Kim tutar seni. Yardımına hazır olacağım.
Stand by for instructions.
- Talimatlar için hazır olun.
- ready-to-wear
- disposed
- willing
I'm willing to accept your offer.
- Ben teklifini kabul etmeye hazırım.
She was always willing to help people in trouble.
- O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- on
- ready, prepared
- content
- game
You had better prepare yourself for the next game.
- Bir sonraki oyun için kendini hazırlasan iyi olur.
Even though his mother told him to get ready for dinner, Tom continued playing his game.
- Annesi ona akşam yemeği için hazırlanmasını söylemesine rağmen Tom oyununu oynamaya devam etti.
- (cevap) snappy
- finished
Have you finished your preparations for the trip?
- Yolculuk için hazırlıklarını tamamladın mı?
Are you almost finished?
- Neredeyse hazır mısın?
- up for
Instead of preparing a dinner by candlelight, she put her boyfriend up for auction on eBay.
- Mum ışığı yanında akşam yemeği hazırlama yerine o, eBay'da açık artırma için erkek arkadaşını satışa sundu.
He psyched himself up for the race.
- O kendini yarışa hazırladı.
- cut and dried
- agreeable
We are agreeable to your conditions.
- Biz sizin koşullarınızla anlaşmaya hazırız.
- (ilaç) officinal
- reach me down
- present
Tom spent the whole morning getting ready for his presentation.
- Tom bütün sabahı sunumuna hazırlanmakla geçirdi.
Were all the members present at the meeting?
- Bütün üyeler toplantıda hazır mıydı?
- prompt
- readymade
- handy
- in the mood for
- present, in attendance, attending
- at hand
- forthcoming
- open
- poised
India is poised to surpass China and become the world's most populous country.
- Hindistan Çin'i geçip dünyanın en yoğun nüfuslu ülkesi olmaya hazır.
- now that
- as long as
- since
We went without him since he wasn't ready.
- Hazır olmadığı için onsuz gittik.
- in store
- (Ticaret) spot
- (deyim) on one's guard
- on one's toes
- while
Thank you for preparing meals for me while I was sick in bed.
- Ben yatakta hasta iken benim için yemekler hazırladığın için sana teşekkür ederim.
Tom stirred the spaghetti sauce while his mother set the table.
- Annesi masayı hazırlarken Tom spagetti sosunu karıştırdı.
- hand
The foxes that have been exposed to radiation in Chernobyl for twenty-nine years no longer fear humans and are willing to eat from their hands.
- Yirmi dokuz yıldır Çernobil'de radyasyona maruz kalmış tilkiler artık insanlardan korkmuyor ve onların ellerinden yemeye hazırlar.
Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
- Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- at point
- (deyim) in hand
- go
- premixed
- ready made
Happiness is not something ready made. It comes from your own actions.
- Mutluluk hazır bir şey değildir. O sizin kendi hareketlerinizden geliyor.
- set
Tom set the table for dinner while Mary cooked.
- Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.
Tom is ready to settle down and start a family.
- Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.
- immediate
Prepare for immediate departure.
- Acil kalkış için hazırlanın.
Details weren't immediately available.
- Ayrıntılar hemen hazır değildi.
- premade
- be ready
You should be ready for the worst.
- En kötüsü için hazır olmalısınız.
It will be ready soon.
- Yakında hazır olacak.
- presets
- ready to
I'm almost ready to go.
- Neredeyse gitmeye hazırım.
I am ready to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
- present at
- up
- fit
- cut
I cut myself with a knife while I was making dinner.
- Yemek hazırlarken kendimi bıçakla kestim.
- on call
I am not on call tomorrow.
- Yarın göreve hazır değilim.
- standby
National rescue teams are on standby ready to fly to Japan.
- Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.
- hazır olma
- (Hukuk) readiness
It is correct to say that psychological readiness is important in this therapy.
- Bu terapide, psikolojik olarak hazır olmanın gerekliliğini söylemek doğru olur.
- hazır bulunmak
- attend
- hazır giyim
- readymade
- hazır olmak
- await
- hazır yemek
- convenience food
- hazır duruma getirmek
- cock
- hazır beton
- (İnşaat) Ready-mixed concrete
- hazır giyim
- Ready-to-wear
- hazır giyim
- Confection, ready-made clothing
- hazır kıta
- (Askeri) Ready force
- hazır ol!
- be ready!
- hazır olmak
- to get ready
We have to get ready for Tom's visit.
- Tom'un ziyareti için hazır olmak zorundayız.
- hazır yiyecekler
- ready made food
- Hazır ol
- Attention!, Shun!
- hazır almak
- to buy (something) ready-made
- hazır beklemek
- poised for
- hazır beklemek
- stand by
- hazır bekleyen
- in waiting
- hazır bulundurmak
- make available
- hazır bulunma
- presence
- hazır bulunma
- attendance
- hazır bulunma
- on deck
- hazır bulunma
- availability
- hazır bulunmak
- report
- hazır bulunmak
- to be present, to attend
- hazır bulunmak
- present oneself
- hazır bulunmak
- assist
- hazır bulunmak
- 1. to be present (at). 2. to be ready
- hazır bulunmak
- turn out
- hazır bulunmama
- nonappearance
- hazır değil
- unready
- hazır durumda
- on stand by
- hazır durumda
- at the ready
- hazır elbise
- hand me down
- hazır elbise
- ready-made clothes
- hazır etmek
- make ready
- hazır etmek
- to prepare, get (something) ready
- hazır etmek
- to prepare, to get (sth) ready
- hazır evin has kadını
- colloq . someone who appears on the scene and reaps all the benefits without having done anything to deserve them
- hazır fonksiyon
- built-in function
- hazır giyim
- ready-made clothing
- hazır giyimci
- seller of ready-made clothing
- hazır ilaç
- preparation
- hazır ilaç
- officinal
- hazır ilaç
- patent medicine
- hazır işlev
- built-in function
- hazır kaynak
- stock in trade
- hazır mezarın ölüsü
- (Konuşma Dili) He/She expects everything to be handed to him/her on a silver platter
- hazır ol duruşu
- mil . attention
- hazır ol!
- mil . Attention!
- hazır olma
- forwardness
- hazır olma
- on deck
- hazır olma
- preparedness
- hazır olmak
- be on one's mettle
- hazır olmak
- stand by
- hazır olmak
- be in the mood to
- hazır olmak
- a) to prepare oneself b) to be present (at)
- hazır olmak
- hold oneself ready
- hazır olmama
- unreadiness
- hazır para
- ready money
- hazır para
- the ready
- hazır para
- ready
- hazır para
- ready cash
- hazır para
- bankroll
- hazır prosedür
- built-in procedure
- hazır süre
- available time
- hazır sürücü
- default drive
- hazır tutmak
- hold ready
- hazır ve nazır
- immanent
- hazır yemek
- deli
- hazır yemek
- delicatessen
- hazır yemek ve salata dükkânı
- deli
- hazır yemek ve salata dükkânı
- delicatessen
- hazır yiyici
- 1. someone who lives off his/her capital. 2. (someone) who lives off his/her capital
- hazır yiyici adam
- gentleman
- hazır yordam
- built-in procedure
- hazır çorba
- (kuru) soupmix
- hazır öbek
- standby block
- hali hazır
- already
- spor yapmaya hazır
- fit
- (giysi) hazır
- ready-made
- dünden hazır/razı
- eager
- spor yapmaya hazır olma
- fitness
- elde hazır tutmak
- keep ready
- elde hazır tutmak
- hold ready
- erişimine hazır olan
- ready access
- kahvaltı hazır
- breakfast is served
- kahvaltı hazır
- breakfast is ready
- servise hazır
- ready-to-serve
yemek servise hazır.
- servise hazır
- is served
dinner is served. desert is served.
- Atlantik Hazır Deniz Kuvveti
- (Askeri) Standing Naval Forces, Atlantic (NATO)
- Tek Er Hazır Kıta; birleştirilmiş hazırlıklılık raporu
- (Askeri) Individual Ready Reserve; integrated readiness report
- ameliyata hazır
- ripe
- amfibi hazır grup
- (Askeri) amphibious ready group
- arabam hazır olunca beni arar mısınız
- Will you call me when the car is ready
- ateşe hazır
- at full cock
- atışa hazır
- at the ready
- baskıya hazır
- in type
- baskıya hazır hale getirme
- redaction
- bütün üyelerin hazır bulunduğu
- plenary
- dağıtıma hazır değil
- (Askeri) not ready for issue
- dikmeye hazır fidan
- bedding plant
- duruşmada hazır bulunmamak
- (Hukuk) failure to appear in court
- emre hazır
- on call
- emre hazır
- at one's order
- emre hazır bulundurmak
- hold at the disposal
- emre hazır değer
- (Ticaret) liquid asset
- emre hazır para
- (Ticaret) spot cash
- emre hazır tutmak
- (Ticaret) hold at disposal
- eğirmeye hazır hale getirmek
- slub
- eğirmeye hazır yün
- slub
- fotoğraflar ne zaman hazır olur
- When will the photos be ready
- fırtınaya hazır olmak
- look out for squalls
- fırına vermeye hazır
- ovenready
- gelişmeye hazır
- ripe for development
- geçici hazır
- (Bilgisayar) suspended ready
- gitmeye hazır
- booted and spurred
- henüz sipariş vermek için hazır değilim
- I'm not ready to order yet
- her an savaşa hazır gönüllü asker
- minuteman
- hesap sıra gösterici; (uçakta) lazer hedef işaretleyici; yüklenmeye hazır olduğu
- (Askeri) accounting line designator; airborne laser designator; available-to-load date
- hizmete hazır araç miktarı
- (Askeri) vehicle availability
- hizmete hazır füze
- (Askeri) operational missile
- hizmete hazır füze rampası
- (Askeri) operational missile launcher
- ikinci derecede hazır ihtiyat
- (Askeri) standby reserve
- ikmal sebebiyle harekata hazır olmayan
- (Askeri) not operationally ready, supply
- işlemeye hazır
- ripe for development
- kalkışa hazır
- flyaway
- kavgaya hazır olmak
- be on the war path
- kavgaya hazır olmak
- have a chip an one's shoulder
- kullanıma hazır
- on call
- kullanıma hazır
- ready for use
- kullanıma hazır
- operational
The plane is now operational.
- Uçak artık kullanıma hazırdır.
- kuvvet intikal özellikleri; göreve tam hazır
- (Askeri) force movement characteristics; full mission-capable
- kısmen harbe hazır
- (Askeri) limited combat ready
- kıyafetlerim ne zaman hazır olur
- When will my clothes be ready
- kızmaya hazır
- swift to anger
- kızılcık sopasını hazır etmek
- have a rod in pickle for smb
- mevcut veya hazır plan yok
- (Askeri) no operation plan available or prepared
- mücâdeleye hazır
- fighting
- normal; bakım sebebiyle harekata hazır olmayan
- (Askeri) normal; not operationally ready, maintenance
- patlamaya hazır
- explosive
- personel hazır bulunma tümeni; Başkanın Gözden Geçirme Direktifi
- (Askeri) personnel readiness division; Presidential review directive
- peynir ekmek, hazır yemek
- (Atasözü) One can always make a meal of bread and cheese alone
- pist kalkış için hazır
- (Havacılık) cleared for takeoff
- saat 5'e kadar hazır olması gerekiyor
- I need it by 5 o'clock
- saldırıya hazır olmak
- stand to
- satışa hazır
- off the shelf
- savaşa hazır olmak
- be on the war path
- sipariş vermek için hazır mısınız
- Are you ready to order
- söylemeye hazır
- communicative
- tam olarak göreve hazır
- (Askeri) fully mission capable
- tepeden tırnağa kadar hazır
- (Askeri) cap-a-pie
- tetiği çekmeye hazır
- trigger-happy
- ucuz hazır elbise
- reach me downs
- ucuz hazır elbise
- slops
- yakın hazır
- near at hand