farket

listen to the pronunciation of farket
Turkish - English
{f} spotted
{f} spot
{f} spotting
realize

By the time Tom realized what was going on, the police had already arrested Mary. - Tom neler olduğunu farketmeden önce, Polis zaten Mary'yi tutuklamıştı.

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

{f} perceived