değersiz

listen to the pronunciation of değersiz
Turkish - English
worthless

The investment firm tricked customers into buying worthless stock. - Yatırım firması, değersiz hisse senedi satın alarak müşterilerini aldattı.

His opinions are worthless. - Onun görüşleri değersizdir.

{s} vile

That was a vile thing to do. - O, yapacak değersiz bir şeydi.

cheap
niggardly
trivial
paltry
tinpot
valueless
no account
rubbishy
inferior
milk-and-water
trashy
despicable

It's absolutely despicable. - Bu kesinlikle değersiz.

jerkwater
two bit
measly
worthless, insignificant
punk
nugatory
of no worth
insignificant
nonvalent
footling
shoddy
pitiable
value
base
red
(Ticaret) straw
(Argo) lemon
hulking
meritless
null
bad
trifling
trumpery
null and void
little
kitschy
picayune
pimping
empty
twopenny
milk and water
noaccount
fustian
dross
picayunish
değer
value

The value of the painting was estimated at several million dollars. - Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.

It is of little value. - O, çok az değerlidir.

değer
worth

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

değersiz şey
junk

Have you ever considered getting rid of some of this junk? - Sen hiç bu değersiz şeyin bazılarından kurtulmayı düşündün mü?

değersiz şeyler
pulp
değersiz eşya
worthless item
değersiz, önemsiz; boş, nafile
insignificant, unimportant, vain, vain
değersiz adam
bad egg
değersiz bir şeyi satmak
fob off smth. on smb
değersiz bir şeyi yutturmak
palm smth. off on smb
değersiz biçimde
cheaply
değersiz data
garbage
değersiz eşya
truck
değersiz karakter
null character
değersiz kimse
crumb
değersiz mücevher
bauble
değersiz pislik (herif)
(Argo) worthless piece of shit
değersiz süs
trinket
değersiz süs
falderal
değersiz süs
gimcrack
değersiz süs
frippery
değersiz tip
punk
değersiz tip
rip
değersiz çevrim
null cycle
değersiz şey
lemon
değersiz şey
slush
değersiz şey
gubbins
değersiz şey
cheeseparing
değersiz şey
shoddy
değersiz şey
falderal
değersiz şey
stiver
değersiz şey
rag
değersiz şey
damn
değersiz şey
trumpery
değersiz şey
trifle
değersiz şey
gold brick
değersiz şeyler
gadget
değer
price

The price is kind of high, but it's worth it. - Fiyat biraz yüksek ama buna değer.

Stock prices fell quickly. - Hisse senedi değerleri çabucak düştü.

değer
{i} rate

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

It is worthwhile considering what it is that makes people happy. - İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.

It is worthwhile learning Spanish. - İspanyolca öğrenmeye değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değersiz kimse
pipsqueak
değer
precious

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

Water is as precious as air. - Su da hava kadar değerlidir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). - Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

değer
moral

Moral values are important in society. - Ahlaki değerler toplumda önemlidir.

He has no moral values. - O hiçbir ahlaki değere sahip değil.

değer
esteem

He esteems the professor highly. - O, profesöre oldukça değer veriyor.

This is the love that esteems others better than oneself. - Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
değersiz kimse
worthless person
değersiz kimse
(Argo) lemon
değer
dignity
değer
{i} reading

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

This book is worth reading twice. - Bu kitap iki kez okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

değer
cost

Don’t think of cost. Think of value. - Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.

He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl. - Bir gece rüyasında, güzel mor bir çiçek bulduğunu ve çiçeğin ortasında da değerli bir mücevher bulunduğunu gördü.

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değersiz kimse
loon
değer
currency

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

The statesman is worthy of respect. - Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

There was nothing worthy of remark at the fair. - Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.

His performance was worthy of praise. - Onun gösterisi övgüye değerdi.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
görünüşte önemli değersiz buluş
mare's nest
gösterişli ama değersiz
brummagem
gösterişli ama değersiz
tinsel
gösterişli ama değersiz şey
brummagem
gösterişli ama değersiz şey
gaud
göz boyayıcı ve değersiz şey
bubble
güzel fakat değersiz şey
bauble
kendisini değersiz görmek
(deyim) feel insignificant
kendisini değersiz görmek
(deyim) feel small
nominal değersiz hisse senedi
(Ticaret) no-par value stock
Turkish - Turkish
Değeri olmayan veya değeri çok az olan, önemsiz, kıymetsiz, naçiz
(Hukuk) NAÇİZ
kıymetsiz
Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değersiz
Favorites