I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
Tom has only one more night in Boston.
- Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
It took me more than one month to get over my cold.
- Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.
In comparison to him, I am still older.
- Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.
I think I still have time for another cup of coffee.
- Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
- Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
We have not yet discussed which method is better.
- Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.
He is richer than anyone else in this town is.
- O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.
Tom speaks French much better than anyone else.
- Tom Fransızcayı başka herhangi birinden daha iyi konuşur.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
There is less time than I thought.
- Sandığımdan daha az zaman var.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated.
- 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.
That absolves me from further responsibility.
- O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
Might I suggest that we start the meeting an hour earlier?
- Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?
He appeared thinner every day.
- O her gün daha ince görünüyordu.
Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner.
- Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
Afterwards, he assumed a new identity.
- Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
One more person will be joining us later.
- Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
I am uncertain when he will come next.
- Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.
Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...
- Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...
I'll tell him so then.
- Ben ona daha sonra söylerim.
She looks young, but she's actually older than you are.
- O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
Mom is older than Dad.
- Annem babamdan daha yaşlı.
Tom's bicycle is much newer than mine.
- Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.
My car is newer than Tom's.
- Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Tom will need to go further.
- Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.
I don't think we have to go any further.
- Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Which is older, this book or that one?
- Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
Which book is older, this one or that one?
- Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
I had no more than 1,000 yen.
- 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
Tom says he can't wait any longer.
- Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
If only she were to help, the job would be finished sooner.
- Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
You should've come sooner.
- Daha çabuk gelmeliydin.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
I don't like pizza any more than I like spaghetti.
- Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.
I don't like you any more than you like me.
- Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality.
- Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
I like coffee better.
- Ben kahveyi daha çok severim.
I like coffee better than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
I turned off the TV because I had seen the movie before.
- Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.
I can't remember of the subsequent events.
- Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.
I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward?
- Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward?
- Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
Tom speaks French worse than English.
- Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
Send for the doctor at once, or the patient may get worse.
- Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.
As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
- Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
I will explain the situation to you later on.
- Durumu daha sonra size açıklayacağım.
He remained abroad later on.
- Daha sonra yurt dışında kaldı.
There were fewer accidents this year than last.
- Bu yıl geçen yıla göre daha az kaza vardı.
The doctor told me to eat fewer high-calorie snacks.
- Doktor bana daha az yüksek kalorili atıştırmalıklar yememi söyledi.
With some books, the more I read them, the less I understand them.
- Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.
Tom can't put up with Mary's behavior anymore.
- Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.
I just can't stand this hot weather anymore.
- Bu sıcak havaya daha fazla katlanamıyorum.
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
Some people think eating at home is better for you than eating out.
- Bazı insanlar senin için evde yemenin dışarıda yemekten daha iyi olduğunu düşünüyor.
It's always cheaper in the end to buy the best.
- Sonunda en iyisini satın almak her zaman daha ucuzdur.
Do you have a cheaper room?
- Daha ucuz bir odanız var mı?
I like physics, and I like mathematics even more.
- Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.
As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
- İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
He is superior to her in math.
- Matematikte ondan daha iyi.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
Give it your all, and you won't be sorry later.
- Elinden geleni yap ve daha sonra üzülme.
Our school is further away than the station.
- Okulumuz istasyondan daha uzaktır.
It's just a little further.
- O sadece biraz daha uzak.
The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited.
- Etkisi önemli belirleyiciler alandaki yazarlar ya da makalelerin sayısı değil daha ziyade atıf yoğunluğu ve edebiyat yaş göstergesiydi.
Such things are often a result of accident rather than malice.
- Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
Rather than cry, you should take action!
- Ağlamaktan daha çok aksiyon almalısın.
I'd much rather be at home.
- Ben daha çok evde olmayı tercih ederim.
Tom is in worse trouble than I thought.
- Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
He knows little of mathematics, still less of chemistry.
- O biraz matematik, daha az kimya bilir.
I'm no less of a sinner than you.
- Ben senden daha az günahkâr değilim.
I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
- Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
In those days, I went to bed earlier.
- O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
No further discussion is necessary.
- Daha fazla tartışma gereksiz.
There are no further details.
- Daha fazla ayrıntı yok.
Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az olanını seç.
Let's find out more about him.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.
Let's find out more about her.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.