daha

listen to the pronunciation of daha
Turkish - English
more

John is more intelligent than Bill. - John Bill'den daha zeki.

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

any

Don't you have anything smaller than that? - Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

more, further; yet, still; more, again; plus
only

Tom has only one more night in Boston. - Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

over

A bird in hand is safer than one overhead. - Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

still

I think I still have time for another cup of coffee. - Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

plus
further

In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland. - Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

again
as yet
any longer
yet

Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber! - Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!

You ain't seen nothing yet. - Daha bir şey görmedin ki.

so far, until now, still, yet, only
more, in addition
more, -er; a lot -er
else

He is richer than anyone else in this town is. - O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.

Tom is better at science than anyone else in his class. - Tom Fen dersinde kendi sınıfındaki herkesten daha iyidir.

than to
a further
moresss
daha ileri
further

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

daha fazla
more

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

daha az
less

Is eating less meat a good idea? - Daha az et yemek iyi bir fikir midir?

As people get older, their brain cells become less efficient. - İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.

daha iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

She'll try it once more. - O onu bir kez daha deneyecek.

bir kez daha
once again

Let's try once again. - Bir kez daha deneyelim.

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

bir daha
again

Tom said that nothing like that would ever happen again. - Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.

Please do that again. - Lütfen onu bir daha yap.

daha önce
previously

This sentence has not previously been added to the Tatoeba project. - Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.

Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated. - 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.

daha fazla
further

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

daha fazla
any more

Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more. - Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

Might I suggest that we start the meeting an hour earlier? - Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

Tom looks thinner every day. - Tom her gün daha ince görünüyor.

daha iyi
preferable

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
afterwards

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

Do you plan to join us for a drink afterwards? - Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?

daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
later

Could you call me later? - Beni daha sonra arar mısınız?

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

daha sonra
next

Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next. - Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.

What happened next, I don't know. - Daha sonra ne oldu bilmiyorum.

daha sonra
then

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

She is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

Tom has a newer car than I do. - Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
daha doğrusu
rather

She is rather an idealist. - O daha doğrusu bir idealist.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha çok
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

We need to discuss this further. - Bunu daha da tartışmak istiyoruz.

I don't think we have to go any further. - Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

daha eğri
wrier
daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
no longer

He may wait no longer. - Daha fazla bekleyemeyebilir.

Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to. - Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.

daha fazla
more than

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

I had no more than 1,000 yen. - 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.

daha fazla
the more the more
daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

Tom says he can't wait any longer. - Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.

I couldn't put up with that noise any longer. - O gürültüye daha fazla dayanamadım.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no more
daha fazla değil
no longer
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
slimmer
daha ince
leaner
daha iyi
better still
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
thereafter
daha sonra
then by
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

What will a child learn sooner than a song? - Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?

Young people adapt themselves to something sooner than old people. - Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
further

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

daha çok
superior
daha çok
any more

I don't like him any more than he likes me. - Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

daha çok
mainly

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

daha çok
better

I like coffee better. - Ben kahveyi daha çok severim.

I like English better. - İngilizceyi daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
already

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Tom has already signed up for that class. - Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.

daha önce
before

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

I turned off the TV because I had seen the movie before. - Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
daha iyi yapmak
outperform
daha az
less highly
daha güvenli
safer
daha iyi oynamak
outperform
daha daha
(Konuşma Dili) And so?
daha sonraki
{s} subsequent

I can't remember of the subsequent events. - Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.

daha sonra
after

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward? - Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?

daha sonra
afterward

Violence increased soon afterward. - Şiddet daha sonra arttı.

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

daha kötü
worse

The weather today is worse than yesterday. - Bugün hava dünkünden daha kötü.

Send for the doctor at once, or the patient may get worse. - Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.

daha uzak
{s} farther

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

The school is farther than the station. - Okul istasyondan daha uzaktır.

daha da
still

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha sonra
later on

I'll let you know all about it later on. - Onun hakkında her şeyi daha sonra sana bildireceğim.

I will telephone you later on. - Daha sonra sana telefon edeceğim.

daha az
{f} fewer

The doctor told me to eat fewer high-calorie snacks. - Doktor bana daha az yüksek kalorili atıştırmalıklar yememi söyledi.

My hens laid fewer eggs last year. - Benim tavuklar geçen yıl daha az yumurtladı.

daha az
under

With some books, the more I read them, the less I understand them. - Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.

daha fazla
anymore

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

Tom can't put up with Mary's behavior anymore. - Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.

daha iyi
betters
daha iyi
{e} atop
daha iyi
{e} out

If you cannot work out the problem, you had better try a different method. - Eğer problemi çözemezsen, farklı bir metot denemen daha iyi olur.

Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this? - Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?

daha iyi
atop of
daha ucuz
{f} cheaper

Do you have a cheaper room? - Daha ucuz bir odanız var mı?

I think skateboards are usually cheaper than rollerblades. - Kaykayların genellikle tekerlekli patenlerden daha ucuz olduklarını düşünüyorum.

daha iyi
ahead of
daha iyi
(Bilgisayar) better quality
daha sonra
much later
daha az
hypo-
daha da
even

His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business. - Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.

The storm became even more violent. - Fırtına daha da şiddetlendi.

daha iyi
all the better
daha iyi
superior to

He is superior to her in math. - Matematikte ondan daha iyi.

daha sonra
and

Give it your all, and you won't be sorry later. - Elinden geleni yap ve daha sonra üzülme.

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

daha uzak
further

Our school is further away than the station. - Okulumuz istasyondan daha uzaktır.

It's just a little further. - O sadece biraz daha uzak.

daha ziyade
rather

He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits. - O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.

I am a writer rather than a teacher. - Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.

daha ziyade
more of an
daha çok
above

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

daha çok
rather

Rather than cry, you should take action! - Ağlamaktan daha çok aksiyon almalısın.

A man's worth should be judged by his character rather than by his social position. - Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.

daha çok
worse

Tom is in worse trouble than I thought. - Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.

Daha sonra
a later
Daha önce
before it
daha az
far fewer
daha az
lesser-
daha az
to less
daha az
less of

He knows little of mathematics, still less of chemistry. - O biraz matematik, daha az kimya bilir.

His follow-up album was less of a success than his first one. - Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.

daha az
fewer than
daha da
an even
daha erken
earlier

In those days, I went to bed earlier. - O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.

Sorry I haven't replied to your letter earlier. - Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.

daha fazla
the more more
daha fazla
more excessive
daha fazla
much too much
daha fazla
no further

No further discussion is necessary. - Daha fazla tartışma gereksiz.

You're to have no further contact with Tom. - Tom'la daha fazla iletişim kurmayacaksın.

daha fazla
the greater
daha fazla
more more
daha fazla
over more
daha fazla
over much
daha iyi
better to
daha iyi
be better
daha iyi
more decent
daha iyi
the better
daha iyi
greater good
daha kötü
worse than
daha sonra
much more later
daha ucuz
cheaper than
daha yeni
more recent
daha ziyade
much rather
daha çok
moreso
daha çok
the more so
daha çok
even more so
daha önce
not before
daha önce
there before
daha az
lesser

Of two evils, choose the lesser. - İki kötülükten daha az olanını seç.

daha az
hypo
daha da
still, yet
daha fazla
upward of
daha fazla
upward
daha fazla
upwards
daha fazla
upwards of
daha fazla
anymorethan
daha sonra
subsequent to
daha sonra
later, afterwards, later on, then
daha sonra
by and by
daha uzak
farther, further
daha ziyade
a fortiori
daha ziyade
better
daha ziyade
afortiori
daha çok
supra
daha çok
a) more b) mainly
daha çok
predominate
daha çok
{e} out

Let's find out more about them. - Onlar hakkında daha çok şey öğrenelim.

I should've worked out more. - Daha çok antrenman yapmalıydım.

daha çok
anymore
daha önce
before; earlier
Turkish - Turkish
Şimdiye kadar, henüz
Olana ek olarak, olana katarak: "Bir kızım daha olsaydı, adını Meliha koyardım."- P. Safa
Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılır
Olana ek olarak, olana katarak
Bundan başka, bunun dışında
Bundan başka, bunun dışında: "Daha çiçekleri de sulayacağım."- H. Taner
daha daha
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Daha sonra
(Hukuk) BADEHU
Daha sonra
bilahare
Daha uzak
öte
English - Turkish

Definition of daha in English Turkish dictionary

daha da önemlisi
More importantly