I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
- Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
- Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
A bird in hand is safer than one overhead.
- Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.
Tom still has one more month to go before he graduates.
- Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
I think I still have time for another cup of coffee.
- Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland.
- Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
- Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
He is richer than anyone else in this town.
- O bu şehirdeki başka herkesten daha zengindir.
Tom speaks French much better than anyone else.
- Tom Fransızcayı başka herhangi birinden daha iyi konuşur.
I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
- Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
Try doing it once more.
- Onu bir kez daha yapmayı dene.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
This sentence has not previously been added to the Tatoeba project.
- Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
I spoke with Tom earlier today.
- Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner.
- Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
Do you plan to join us for a drink afterwards?
- Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?
I'll explain afterwards.
- Daha sonra açıklayacağım.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
Let me call you back later, OK?
- Seni daha sonra tekrar arayayım,tamam mı?
Could you call me later?
- Beni daha sonra arar mısınız?
I am uncertain when he will come next.
- Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.
What happened next, I don't know.
- Daha sonra ne oldu bilmiyorum.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
Then I'll come again later.
- Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.
She looks young, but she's actually older than you are.
- O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
Ken is older than Seiko.
- Ken Seiko'dan daha yaşlı.
Tom's bicycle is much newer than mine.
- Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.
Tom's computer is much newer than mine.
- Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
I love you more than him.
- Seni ondan daha çok seviyorum.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
Tom didn't want to go any further.
- Tom daha da ileri gitmek istemedi.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Tatoeba: We've got sentences older than you.
- Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
Which is older, this book or that one?
- Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
Tom says he can't wait any longer.
- Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.
Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer.
- Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
We should've done that sooner.
- Onu daha çabuk yapmalıydık.
Young people adapt themselves to something sooner than old people.
- Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
I don't think any more students want to come.
- Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
- Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
I like English better.
- İngilizceyi daha çok severim.
I like coffee better than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
Tom has already signed up for that class.
- Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.
I had never seen such a beautiful girl before.
- Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
I can't remember of the subsequent events.
- Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
You speak first; I will speak after.
- Önce sen konuş, ben daha sonra konuşacağım.
Afterwards, he assumed a new identity.
- Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.
I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward?
- Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?
Send for the doctor at once, or the patient may get worse.
- Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olabilir.
Send for the doctor at once, or the patient will get worse.
- Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olacak.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
- Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
I will telephone you later on.
- Daha sonra sana telefon edeceğim.
I will explain the situation to you later on.
- Durumu daha sonra size açıklayacağım.
There were fewer accidents this year than last.
- Bu yıl geçen yıla göre daha az kaza vardı.
Families began to have fewer and fewer children.
- Aileler gittikçe daha az çocuk sahibi olmaya başladı.
With some books, the more I read them, the less I understand them.
- Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
I just can't stand this hot weather anymore.
- Bu sıcak havaya daha fazla katlanamıyorum.
Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this?
- Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?
Tom probably has better things to do than hang out with us.
- Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.
Do you have anything cheaper?
- Daha ucuz bir şeyin var mı?
Do you have a cheaper room?
- Daha ucuz bir odanız var mı?
I like physics, and I like mathematics even more.
- Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.
Now I love you guys even more!
- Şimdi sizi daha da çok seviyorum arkadaşlar!
He is superior to her in math.
- Matematikte ondan daha iyi.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
- İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
It's just a little further.
- O sadece biraz daha uzak.
Our school is further away than the station.
- Okulumuz istasyondan daha uzaktır.
I am a writer rather than a teacher.
- Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
The color is purple rather than pink.
- Renk pembeden daha çok mor.
A man's worth should be judged by his character rather than by his social position.
- Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.
Tom is in worse trouble than I thought.
- Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
His follow-up album was less of a success than his first one.
- Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.
He writes to me less and less often these days.
- Bu günlerde bana gittikçe daha az sıklıkta yazıyor.
Sorry I haven't replied to your letter earlier.
- Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.
In those days, I went to bed earlier.
- O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
No further discussion is necessary.
- Daha fazla tartışma gereksiz.
They wanted no further spread of slavery.
- Köleliğin daha fazla yayılmasını istemediler.
Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az olanını seç.
Let's find out more about him.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.
I should've worked out more.
- Daha çok antrenman yapmalıydım.