Tom ile Meryem, anne-babalarının rızası olmadan evlendiler.
- Tom and Mary got married without their parents' consent.
Sessizlik rıza verir.
- Silence gives consent.
Babam yurt dışına gitmemi onaylamadı.
- My father consented to my going abroad.
Hiçbir koşul altında böyle bir karikatüre asla razı olmayacağım.
- Under no circumstances will I ever consent to such a travesty.
Tom buna asla razı olmayacak.
- Tom will never consent to that.
Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
- His mother will not consent to his going there alone.
İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
- If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
- His mother will not consent to his going there alone.
İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
- If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
Suçu üstlenmeye razı oldu.
- She consented to take the blame.
Sessizliğini razı olmasına yordum.
- I interpreted his silence as consent.
Sükût ikrardan gelir.
- Silence implies consent.
O, sessizliğimi uygun bulma olarak yorumladı.
- He interpreted my silence as consent.
I've consented to have the procedure performed.
He gave consent to undergo the procedure.