buluşmak

listen to the pronunciation of buluşmak
Turkish - English
meet

Meg was happy about meeting Tom again. - Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutlu oldu.

It was awesome to meet you in real life! - Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.

get together

I'd like to get together as soon as possible. - En kısa sürede buluşmak istiyorum.

Would you like to get together again next weekend? - Gelecek hafta sonu tekrar buluşmak ister misin?

date

We made a date to meet soon. - Yakında buluşmak için bir randevu verdik.

Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John. - Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.

date up
(Hukuk) to meet

Tom has to meet Mary in the park tomorrow at 2:30. - Tom Mary ile yarın saat ikide parkta buluşmak zorunda.

Tom went to Boston to meet Mary. - Tom Mary ile buluşmak için Boston'a gitti.

to meet, come together
happen on
to meet, to come together
happen upon
come together
{f} join
(Dilbilim) come in contact with
convene
buluş
discovery

This is an amazing discovery. - Bu inanılmaz bir buluş.

Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. - Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.

buluş
invention

Radio is a great invention. - Radyo büyük bir buluş.

The computer is a relatively recent invention. - Bilgisayar nispeten yeni bir buluş.

buluşma
{i} meeting

Meeting my old friend was very pleasant. - Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.

Tom's meeting with his boss was very tense. - Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.

buluşma
date

Tom went on a date with Mary. - Tom Mary ile buluşmaya gitti.

They went skiing during their date. - Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

buluşma
rendezvous

We're approaching the rendezvous point. - Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.

buluş
{i} breakthrough

Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. - Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.

buluş
contrivance
buluşma
tryst
buluşma
assignation
buluş
device
buluşma
(Askeri) link up
buluşma
dating

Fadil found out about Layla's secret dating life. - Fadıl, Leyla'nın gizli buluşma hayatı hakkında bilgi edindi.

I started dating her. - Ben onunla buluşmaya başladım.

buluşma
{i} appointment

I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time. - Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.

If you don't hurry, you'll be late for your appointment. - Acele etmezsen buluşmana geç kalacaksın.

buluş
find

The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out. - Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.

buluş
meet

He promised to meet him at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

She promised to meet him at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

buluş
innovation
buluşma
venue
buluş
original thought
buluş
ınvention
Buluşma
(Askeri) linkup
buluş
invention; discovery
buluş
innovation; puberty
buluş
finding
buluş
brainchild
buluş
detection
buluş
creation
buluş
invention; innovation; discovery
buluş
{i} puberty
buluş
rendezvous

We're approaching the rendezvous point. - Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.

Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station. - Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.

buluşma
meeting, rendezvous
buluşma
meet

She promised to meet him at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

He promised to meet her at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

okuyucu ile buluşmak (yazar)
reunite with readers
sizinle lobide buluşmak isterim
I would like to meet you in the lobby
Turkish - Turkish
Kavuşmak: "Yâr ile buluşsak bir tenha yerde / Duyarlar rakipler söz olur gider."- Âşık Veysel
Bir araya gelmek; karşılaşmak
Önceden belirlenmiş bir yer ve zamanda bir araya gelmek: "Ertesi gün yine pastacıda buluştular."- P. Safa
Önceden belirlenmiş bir yer ve zamanda bir araya gelmek
Kavuşmak
(Osmanlı Dönemi) DAKA'
buluş
Bulma işi veya biçimi
buluş
Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat
buluş
Bulma işi veya biçimi. İlk defa yeni bir şey yaratma, icat
buluş
İlk defa yeni bir şey yaratma, icat
buluş
Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak bunların işlenişinde yeni bir yol tutma
buluş
Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak, bunların işlenişinde yeni bir yol tutma
buluş
Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat: "Bu orjinal buluşu Vali Beye borçluyuz."- S. F. Abasıyanık
buluşma
Buluşmak işi
buluşma
Buluşmak işi: "Bu yeniden buluşma ikisi için de biraz acıklı oldu."- M. Ş. Esendal