başına

listen to the pronunciation of başına
Turkish - English
for each, per, each: saat başına elli bin lira fifty thousand liras an hour
per

Change alone is eternal, perpetual, immortal. - Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.

How much is the tour per person? - Kişi başına tur kaç para?

at
cum
handedly
baş
top

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

It's not a suitable topic for discussion. - Tartışma için uygun bir başlık değil.

baş
{i} beginning

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

baş
{i} leader

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

baş
{i} head

He is suffering from a headache. - O, baş ağrısından acı çekiyor.

It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters. - Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.

baş
main

Hinduism is the main religion in India. - Hinduizm Hindistan'daki başlıca dindir.

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

baş
{s} initial

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

The couples carved their initials in oak trees. - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

başına gelmek
come over
başına buyruk
independent

Tom was very independent. - Tom çok başına buyruktu.

My grandma is a very independent person. - Büyük annem başına buyruk birisidir.

başına buyruk
unamenable
başına buyruk
independent; doing things without others' approval
başına buyruk tip
maverick
başına eklemek
prefix
başına gelmek
undergo
başına gelmek
befall
başına gelmek
experience
başına gelmek
happen
başına geçmek
to lead
başına taç etmek
enthrone (also inthrone), exalt
başına açmak
let smb. in for
başına bela getirmek/sarmak
to saddle (someone, oneself) with a big problem
başına bela olmak
to trouble, to cause trouble to, to worry
başına belâ olmak
couse trouble
başına belâ olmak
hector around
başına belâ olmak
scourge
başına belâ olmak
hector about
başına bir hal gelmek
to suffer a serious misfortune
başına bir hal gelmek
to get into hot water
başına bitmek
suddenly to appear, suddenly to show up (said of a pestiferous person)
başına buyruk kimse
free agent
başına buyruk olmak
to be one's own master
başına buyruk olmak
be one's own master
başına dert açmak
a) to borrow trouble, to get into a scrape b) to bring trouble on
başına dert açmak
cause smb. a trouble
başına dert etmek
to worry about
başına devlet kuşu konmak
to hit the jackpot, to have a stroke of great luck
başına dikilmek
to stand over sb; to breathe down sb's neck
başına gelmek
receive
başına gelmek
to happen to, to befall
başına gelmek
meet
başına gelmek
get
başına güneş geçmek
to get sunstroke
başına iş almak
singe one's wings
başına iş açmak
lead smb. a dance
başına iş açmak
a) to borrow trouble, to get into a scrape b) to bring trouble on
başına kakmak
fling smth. in one's teeth
başına kakmak
to rub it in
başına kakınç etmek
to rub sb's nose in it
başına sarmak
let smb. in for
başına taç etmek
enthrone
başına vurmak
to get to sb's head
başına yıkmak
to foist on
başına çal
(said when refusing a present, etc.) stick it up your ass
başına çal!
(Konuşma Dili) Here it is. May it do you no good
başına çorap örmek
to get sb into trouble
başına ödül koymak
put a price on somebody's head
başına ödül koymak
to put a price on sb's head
başına ödül koymak
set a price on smb.'s head
başına üşüşmek
press in upon smb
başına üşüşmek
to mob
baharı başına vurmak
(for an older man) suddenly to start frisking about like a colt, (for an older woman) suddenly to start acting coquettish (said derogatorily). 2. (for someone) to dress as if it is summer
başkasının işine karışıp başına iş açmak
singe one's wings
başlı başına
on its own
başlı başına
all by itself, on its own, in itself, of itself; in his/her own right: Binanın ısıtılması başlı başına bir sorun. The heating of the building is a problem all on its own
aklını başına getirmek
sober
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

baş
capital

Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo. - Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkentidir.

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

baş
{i} potato

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başına gelmek
(Dilbilim) come by
ok başına benzeyen şey
arrowhead
tek başına
alone

She is used to living alone. - Tek başına yaşıyordu.

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

adam başına
for each person
adam başına
each
baş
tete
baş
(Havacılık) course

I might flunk the course. - Kurda başarısız olabilirim.

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

baş
key

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

baş
cardinal
baş
{s} general

The president granted a general pardon. - Başkan genel af ilan etti.

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı halka hitap etti.

baş
parent

Apart from his parents, no one knows him very well. - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.

His parents were glad at his success in the examination. - Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

başına gelmek
happen to
başına gelmek
(Dilbilim) come under
başına gelmek
overtake
bilgisayar başına
(Bilgisayar) per seat
birim başına
per unit
hisse başına kar
(Ticaret) earnings per share
hisse başına kazanç
(Ticaret) earning per share
hisse başına kazanç
(Ticaret) earnings per share
insan başına
(Ticaret) per capita
oturum başına
(Bilgisayar) per session
sayfa başına
(Bilgisayar) per page
silah başına
arms!
sunucu başına
(Bilgisayar) per server
yıl başına
(Ticaret) per annum
baş
principal

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson bizim başkanımız.

The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions. - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.

baş
bow

He bowed to me as he passed by. - O, geçerken beni başıyla selamladı.

Tom bowed his head in shame. - Tom utançla başını eğdi.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

They are masterpieces of European art. - Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.

Masterpieces are only successful attempts. - Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

baş
nob

Nobody but John has heard of it. - John'dan başka hiç kimse onu duymadı.

Nobody has heard of it but me. - Benden başka hiç kimse onu duymadı.

baş
primary

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

Grandmother carried the table by herself. - Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.

It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate. - Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.

baş
primus
baş
premier

The premier is likely to resign. - Başbakan muhtemelen istifa edecek.

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

At first each man had paid $10. - İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.

This style of hairdressing first appeared in the early 19th century. - Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.

baş
proto-
baş
chief

The chief engineer did research hand in hand with his assistant. - Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

baş
base

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

baş
kingpin
başına gelmek
become
başına gelmek
betide
başına gelmek
become of
Cahil ile çıkma yola getirir başına bin türlü bela
(Atasözü) Lack of experience invites trouble
aklını başına toplamak
(deyim) Gather oneself together
baş
chıef
başına gelmek
come to head
kişi başına düşen milli gelir
Per capita income
tek başına
stand alone
Darısı başına
(for a happy event) May your (his) turn come next
Silah başına
To arms!
adam başına
apiece
adam başına
apiece, for each person
adam başına
per head
adam başına düşen iş
workload
adım başı/başında/başına frequently;
at frequent intervals; at close intervals
afyonu başına vurmak
to fly into a rage, to go berserk
afyonu/baharı başına vurmak
to go into a frenzy of rage, blow one's top
aklı başına gelmek
come to one's senses
aklı başına gelmek
sober down
aklı başına gelmek
to come to one's senses, to sober down
aklı başına gelmek
be disenchanted with
aklı başına gelmiş
undeceived
aklını başına devşirmek
to pull one's socks up
aklını başına getirmek
to bring sb to reason, to make sb see reason
aklını başına getirmek
disenchant
aklını başına getirmek
undeceive
aklını başına getirmek
sober up
aklını başına getirmek
bring smb. to his senses
aklını başına toplamak
to come to one's senses, to get one's wits about one
aklını başına toplanmak
gather oneself together
akılı başına gelmek
1. to come to one's senses, sober down. 2. to come to
akılını başına almak/toplamak/devşirmek
to come to one's senses
ateşi başına vurmak
to explode with anger, blow one's top
ayakında donu yok, fesleğen ister/takar başına
(Konuşma Dili) She likes to show off regardless of her poverty
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

This building is the architect's crowning achievement. - Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

baş
off

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

baş
ending

People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love. - İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.

Olivia couldn't give an ending to the story. - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.

baş
pate
beher hasar başına
(Sigorta) each and every loss
beher kaza başına
(Sigorta) each and every accident
beher olay başına
(Sigorta) each and every occurrence
bekâr ve tek başına yaşayan kız
bach girl
bin kişi başına maliyet
(Ticaret) cost per thousand
bir başına
all alone
bir başına
alone
bir başına
all alone, all by oneself
birkaç kişilik işi tek başına yapma
oneman show
cinleri başına toplanmak
to get furious, to lose one's head
dakika başına
per minute
dakika başına kelime
(Askeri) words per minute
darısı başına! May your/his/her turn come next!
(said to wish one person the same good fortune that has befallen another)
darısı dostlar başına
May the same good fortune also come to my/our friends
dostlar başına
(Konuşma Dili) May the same befall all my friends
dünya başına yıkılmak
to be very miserable
dünyayı başına dar etmek
to make life unbearable for
düşman başına
(Konuşma Dili) I wouldn't wish (it) on my worst enemy
fert başına vergi
(Kanun) head tax
fert başına vergi
(Kanun) poll tax
gemi başına
(Sigorta) any one vessel
harı başına vurmak
to go wild, let oneself get out of control
hasar başına
(Sigorta) any one loss
hasar başına
(Sigorta) each and every claim
hayvan sürüsü başına
(Hukuk) per herd
herkes iş başına
(deyim) all hands to the pumps
herkes silah başına
(Avcılık) all hands to quarters
hisse başına tutar
(Ticaret) amount per share
hisse başına verim
(Ticaret) yield per share
hisse başına zarar
(Ticaret) loss per share
hırkayı başına çekmek
to withdraw from society
başına geçmek
to take the lead; to come to power
başına geçmek
(Hukuk) accede to
kabak başına patlamak
be left holding the baby
Turkish - Turkish

Definition of başına in Turkish Turkish dictionary

başına taç etmek
Çok değer vermek, ilgi göstermek
başına buyruk
Kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan (kimse)
başlı başına
Başka şeylerden ayrı olarak, kendi başına, tek başına
kendi başına
Başkasının payı veya yardımı olmaksızın
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
bir başına
Başkasının yardımı olmaksızın
bir başına
Tek başına
kendi başına
Kimseye sormadan
tek başına
Kendi kendine, yalnız olarak
yalnız başına
Kendi kendine, bir kendisi, tek başına
başına
Favorites