I can't tell Tom and his younger brother apart.
- Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
We've just spent two weeks apart.
- Biz sadece iki haftayı ayrı geçirdik.
We'd like separate checks.
- Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
That's a distinct possibility.
- Bu ayrı bir olasılık.
Don't put aside such an important detail.
- Bu kadar önemli bir ayrıntıyı kenara koyma.
Don't put aside such an important detail.
- Böyle önemli bir ayrıntıyı kenara koymayın.
African elephants are divided into two different species: savannah and forest elephants.
- Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.
The exam was divided into two parts.
- Sınav iki bölüme ayrıldı.
The buses in Montgomery were segregated.
- Otobüsler Montgomery'de ayrıldı.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold.
- O, başka bir soğuk algınlığına yakalanmak istemediğinden dolayı odadan ayrılmayacak.
For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
- Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
It's a way to make a little extra on the side.
- Ayrıca bu biraz ekstra yapmak için bir yoldur.
The service charge is extra.
- Ayrı bir servis ücreti tahsil edilecektir.
You have to remain detached.
- Ayrı kalmak zorundasın.
Sami was torn to shreds by a cougar.
- Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.
The cabin was torn asunder by the storm.
- Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.
The cabin was torn asunder by the storm.
- Kabin fırtına tarafından parçalara ayrıldı.
Elephants are divided into three different species.
- Filler üç farklı türe ayrılır.
Tom and Mary left through different doors.
- Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
He wants to separate from his wife.
- Karısından ayrılmak istiyor.
She finally decided to separate from her husband.
- O sonunda kocasından ayrılmaya karar verdi.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
The buses in Montgomery were segregated.
- Montgomery'de otobüslerin içinde ırk ayrımcılığı vardı.
Diplomats are allowed various privileges.
- Diplomatlara çeşitli ayrıcalıklar tanınır.
Besides, we will lose too much time to talk about the various topics.
- Ayrıca çeşitli konular hakkında konuşmakla çok fazla zaman kaybedeceğiz.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
Don't leave out a single detail.
- Bir tek ayrıntıyı unutmayın.
They each paid separately.
- Onların her biri ayrı ayrı ödedi.
They paid separately.
- Onlar ayrı ayrı ödediler.
Sami spent more and more time apart from his wife.
- Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
I think we should spend some time apart from each other.
- Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
This question must be discussed separately from that one.
- Sorun ondan ayrı olarak tartışılmalı.
Batteries are sold separately.
- Piller ayrı olarak satılır.