Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti.
- It was unfortunate that he lost his passport.
Dün yağmur yağması talihsizdi.
- It was unfortunate that it rained yesterday.
Evde şanssız bir kaza vardı.
- There was an unfortunate incident at home.
Şu şanssız insanlara acıdı.
- She sympathized with those unfortunate people.
Maalesef kötü haberlerim var.
- Unfortunately, I have bad news.
Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
- Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
Hayır, ne yazık ki; aksine.
- No, unfortunately; on the contrary.
Maalesef, söylenti gerçektir.
- Unfortunately, that rumor is true.
Tom Mary'nin partisine katılmayı isterdi. Maalesef, yapmak zorunda olduğu başka şeyler vardı.
- Tom would have liked to attend Mary's party. Unfortunately, he had other things he had to do.