önle

listen to the pronunciation of önle
Turkish - English
{f} foiled
prevent

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için tedbirler almalıyız.

Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases. - Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.

(Bilgisayar) block

Southern senators blocked anti-lynching legislation through the 1930s. - Güney senatörleri 1930'lu yıllara kadar linç önleme yasasını engelledi.

{f} precluding
{f} forestalling
{f} counteracting
{f} repressed
repress
obviate
{f} repressing
forestall

This campaign cannot forestall new Zika virus outbreaks. - Bu kampanya yeni Zika virüs salgınlarını önleyemez.

Our aim is to forestall all those risks. - Amacımız tüm bu riskleri önlemektir.

{f} prevented

It is a disease that can't be prevented. - Bu önlenemez bir hastalıktır.

His pride prevented him from asking others for help. - Onun gururu başkalarından yardım istemeyi önledi.

{f} foil
circumvent
prevent from
avert

No one can avert death. - Hiç kimse ölümü önleyemez.

That danger can be averted. - O tehlike önlenebilir.

preventfrom
önlemek
avoid

If you want to avoid cholesterol, eat lean meat with no fat. - Eğer kolesterolü önlemek istiyorsanız yanında yağ olmadan yağsız et yiyin.

Industrialization of the region must be carried out very carefully to avoid environmental destruction. - Bölgenin sanayileşmesi çevresel tahribatı önlemek için çok dikkatli yapılmalıdır.

ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

I have seen that face somewhere before. - O yüzü daha önce bir yerde gördüm.

Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name. - Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.

ön
{s} anterior
ön
front

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

The garden is in front of the house. - Bahçe, evin önündedir.

önlemek
prohibit
önlemek
{f} prevent

Tom couldn't have done anything to prevent the accident. - Tom kazayı önlemek için bir şey yapmış olamazdı.

We must take measures to prevent traffic accidents. - Biz trafik kazalarını önlemek için gerekli önlemleri almamız gerekir.

ön
forward

He took a step forward. - O, öne doğru bir adım attı.

If you put your best foot forward, you will succeed. - Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.

önlemek
ward off

We sprinkle salt to ward off bad luck. - Kötü şansları önlemek için tuz serpiyoruz.

önlemek
(Hukuk) to prevent

We must take measures to prevent traffic accidents. - Biz trafik kazalarını önlemek için gerekli önlemleri almamız gerekir.

Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases. - Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.

önlemek
{f} preclude
önlemek
prevent from
önlemek
avert
önlemek
to prevent, to prohibit, to block, to stop, to check, to avoid, to repress, to thwart, to avert
önlemek
{f} circumvent
önlemek
foil
ön
first

One is judged by one's speech first of all. - Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

önlemek
counter to
önlemek
(deyim) put off
önlemek
exclude
önlemek
to stop, check; to prevent
önlemek
bar
önlemek
inhibit
önlemek
supress
önlemek
{f} suppress
önlemek
{f} thwart
önlemek
{f} frustrate
ön
fore

Prophets have been forecasting the end of the world for centuries. - Peygamberler yüzyıllar boyunca dünyanın sonunu önceden tahmin etmiştir.

The morning forecast predicted thunder showers later in the day. - Sabah hava durumu daha sonra gün içinde gök gürültülü sağanak yağışı öngördü.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

His opinion is free from prejudice. - Onun görüşü önyargısızdır.

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için tedbirler almalıyız.

önlemek
to stop, waylay
önlemek
estop
önlemek
repress
önlemek
block
önlemek
remedy
önlemek
discourage
önlemek
stop
önlemek
check
önlemek
interdict
önlemek
intercept
ön
precursor
ön
the front

Tom was sitting in the front of the bus. - Tom otobüsün önünde oturuyordu.

Tom always wants to sit in the front row. - Tom her zaman ön sırada oturmak ister.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

önlemek
arrest
önlemek
bank

Cyprus is struggling to avoid bankruptcy. - Kıbrıs iflası önlemek için mücadele ediyor.

önlemek
forestall

Our aim is to forestall all those risks. - Amacımız tüm bu riskleri önlemektir.

önlemek
foreclose
önlemek
get under control
önlemek
face up to
önlemek
counterwork
önlemek
prevent to
Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

Its presence is important for me. - Onun varlığı benim için önemli.

This is not a joke to be told in the presence of your parents. - Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

You should keep your windshield clean. - Ön camı temiz tutmalısın.

Tom wrote his name on every dirty car windshield in the parking lot. - Tom otoparktaki her kirli araba ön camına adını yazdı.

ön
windscreen
ön
advance

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

önlemek
keep back
önlemek
head off
önlemek
obviate
önlemek
occlude
önlemek
baffle
önlemek
(tehlike) ward off
önlemek
jugulate
önlemek
{f} stay
önlemek
{f} ward

We sprinkle salt to ward off bad luck. - Kötü şansları önlemek için tuz serpiyoruz.

Turkish - Turkish

Definition of önle in Turkish Turkish dictionary

Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah
önlemek
Ortaya çıkan veya çıkacağı düşünülen bir tehlikeyi durdurmak, önüne geçmek: "Yakın felaketi önlemek için esaslı tedbir almak güçtür."- F. R. Atay
önlemek
Bir şeyin olmasına veya yapılmasına engel olmak
önlemek
Bir şeyin olmasına veya yapılmasına engel olmak: "Her an bu tempoyu duymamı kim, nasıl önleyecek?"- H. Taner
önlemek
Ortaya çıkan veya çıkacağı düşünülen bir tehlikeyi durdurmak, önüne geçmek
önle
Favorites