I spent more than three-fourths of my summer holidays traveling.
- Yaz tatillerimin dörtte üçünden daha fazlasını seyahat ederek harcadım.
I want to spend some time traveling.
- Seyahat ederek biraz vakit geçirmek istiyorum.
If I were rich, I'd pass my time in travelling.
- Zengin olsam zamanımı seyahat ederek geçiririm.
I had a chance to travel abroad.
- Yurt dışında seyahat etme fırsatım oldu.
It is considered impossible to travel back to the past.
- Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
Traveling abroad is one of my favorite things.
- Yurt dışına seyahat etmek benim en sevdiğim şeylerden biridir.
He's accustomed to traveling.
- O, seyahat etmeye alışkındır.
Roger traveled from town to town in the west.
- Roger batıda şehirden şehire seyahat etti.
I traveled by myself.
- Tek başıma seyahat ettim.
They travelled eastwards.
- Onlar doğuya doğru seyahat etti.
Tom and Mary travelled together around the world for three years.
- Tom ve Mary üç yıldır birlikte dünya çapında seyahat ettiler.
My father is used to travelling.
- Babam seyahat etmeye alışkın.
She went travelling with her friend.
- O, arkadaşıyla seyahat etmeye gitti.
I have to commute all the way from a distant suburb.
- Ben uzak bir banliyöden bütün yolu seyahat etmek zorundayım.