sadeleştirilmek

listen to the pronunciation of sadeleştirilmek
Türkisch - Englisch
simplified
Simple past of simplify
made more simple, presented in a manner without small details
reduced in complexity; "a useful if somewhat simplified classification system"
made easy or uncomplicated
made easy or uncomplicated reduced in complexity; "a useful if somewhat simplified classification system
{s} made simpler, made less complex, made easier
sade
simple

She wore a simple dress. - O sade bir elbise giymişti.

He lived a simple life. - Sade bir hayat yaşadı.

sade
plain

Tom ate plain and simple food. - Tom, sade ve basit bir yemek yedi.

They were plainly dressed. - Onlar sade giyinmişlerdi.

sade
only

The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan. - Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

sade
pure

All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental. - Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.

This is just pure evil. - Bu sadece saf kötülük.

sade
sober
sade
bald
sade
{s} stark
sade
just

Jazz isn't dead, it just smells funny. - Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.

This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months. - Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.

sade
severly
sade
single-minded
sade
low-key
sade
severest
sade
neat

If you make a mistake, just cross it out neatly. - Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.

sade
naked
sade
unornamented
sade
(Konuşma Dili) in black and white
sade
modest

Tom is just being modest. - Tom sadece mütevazi oluyor.

Maybe Tom is just being modest. - Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.

sade
austerity
sade
severer
sade
cool

We just don't think it's cool. - Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.

Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends. - Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.

sade
naive

I'm not naive, I'm just an optimist. - Ben saf değilim, sadece iyimserim.

sade
(Argo) bog standard
sade
literal
sade
absolute

It is exactly the same thing, just absolutely different. - Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.

It was just absolutely unbelievable. - O sadece kesinlikle inanılmazdı.

sade
clear-cut
sade
singleminded
sade
without sugar
sade
restrained
sade
{s} bare

Tom only does the bare minimum. - Tom sadece en azını yapar.

I caught a big fish yesterday with my bare hands. - Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.

sade
artless
sade
severe

I just got over a severe illness. - Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.

sade
quiet

If you want me to be quiet, just ask. - Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.

Tom just wanted some peace and quiet. - Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.

sade
black

Tom only wears black clothes. - Tom sadece siyah elbiseler giyer.

Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold. - Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terkedebilir.

sade
lowly
sade
conservative

No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism. - Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.

sade
unvarnished
sade
mere

How to merely get tea? - Sadece çay nasıl alınır?

The mere thought of a snake makes me shiver. - Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.

sade
frugal
sade
unmixed
sade
merely

He said it merely as a joke. - O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.

She was merely stating a fact. - O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.

sade
unsophisticated
sade
homely
sade
simple, plain, unadorned; unaffected, unpretentious
sade
simplificative
sade
russet
sade
rustic
sade
austere
sade
chaste
sade
(coffee) that's drunk black and unsweetened
sade
unadorned
sade
frugally
sade
plain; simple; pure; austere, modest; unmixed, neat; unadorned, unornamented; (kahve) black, without sugar
sade
homespun
sade
only, solely, merely, just
sade
attic
sade
arcadia
sade
undecked
Englisch - Englisch

Definition von sadeleştirilmek im Englisch Englisch wörterbuch

Sade
{i} family name (Hebrew); Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
Sade
French writer of novels, plays, and short stories characterized by a preoccupation with sexual violence
sade
French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
sade
alternative spelling of sadhe
Türkisch - Türkisch

Definition von sadeleştirilmek im Türkisch Türkisch wörterbuch

SADE
(Osmanlı Dönemi) Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE
(Osmanlı Dönemi) (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur
Sade
minimal
Sade
şekersiz
sade
Süsü, gösterişi olmayan; yalın, gösterişsiz
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup): "Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir."- Y. K. Beyatlı
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan
sade
Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
sade
Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz: "İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki, imrenmemek mümkün değil."- M. Ş. Esendal. Şekersiz (kahve). (sa: 'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece: "Hem düşünmeli ki insan kısmı sade para ile doymaz."- R. N. Güntekin