sınıfsız

listen to the pronunciation of sınıfsız
Türkisch - Englisch
classless
Not divided into societal or economic groups

We lived in a classless state, where all were equal.

We lived in a classless state, where all were equal
favoring social equality; "a classless society
favoring social equality; "a classless society"
Without class or classes
{s} belonging to no particular social rank (of a person); without social divisions (of a society)
approval When politicians talk about a classless society, they mean a society in which people are not affected by social status. the new Prime Minister's vision of a classless society. a classless society is one in which people are not divided into different social classes
sınıf
classroom

Please don't run in the classroom. - Lütfen sınıfta koşmayın.

We clean our classroom after school. - Okuldan sonra sınıfımızı temizleriz.

sınıf
class

This class consists of 15 boys and 28 girls. - Bu sınıf 15 erkekten ve 28 kızdan oluşuyor.

The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom! - Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!

sınıf
grade

His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class. - Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.

What grade is your sister in? - Kız kardeşin hangi sınıfta?

sınıfsız (toplum)
classless
sınıf
sort

He finished sorting the papers. - O, evrakları sınıflandırmayı bitirdi.

How will you sort the animals? - Sen hayvanları nasıl sınıflandıracaksın?

sınıf
{i} category
sınıf
sphere
sınıf
order

They accused him of being in the classroom in order to cause trouble. - Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar.

He ordered the boys not to shout in the classroom. - Çocuklara sınıfta yüksek sesle konuşmamalarını emretti.

sınıf
(Politika, Siyaset) classification

Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver. - Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.

Classification is not my specialty. - Sınıflandırma benim uzmanlığım değil.

sınıf
classified

Criminal law, also known as penal law, involves prosecution for an act that has been classified as a crime. - Ceza hukuku, ceza yasası olarak da bilinen, bir suç olarak sınıflandırılmış olan bir hareket için takibat gerektirir.

The librarian classified the books according to subject. - Kütüphaneci kitapları konularına göre sınıflandırdı.

sınıf
caste
sınıf
(Denizbilim) classis
sınıf
(İstatistik) group

The class was divided into four groups. - Sınıf dört gruba ayrıldı.

sınıf
range
sınıf
(Biyoloji) tribe
sınıf
taxon
sınıf
run

Please don't run in the classroom. - Lütfen sınıfta koşmayın.

Next to him, I'm the fastest runner in our class. - Onun yanında, ben bizim sınıfta en hızlı koşucuyum.

sınıf
remove
sınıf
rate

On a scale of 1 to 10, please rate your proficiency in the following languages. - 10 a 1 ölçeğinde, lütfen aşağıdaki dillerdeki yeterliliğini sınıflandır.

sınıf
circle
sınıf
denomination
sınıf
class; classroom; grade; form
sınıf
(Zooloji) , (Botanik) class
sınıf
estate
sınıf
form

Since graduation fifteen years ago I have never run into my former classmates. - On beş yıl önceki mezuniyetten beri eski sınıf arkadaşlarımla hiç karşılaşmadım.

Form is temporary, class is permanent. - Biçim geçici, sınıf kalıcıdır.

sınıf
rank
sınıf
States
sınıf
schoolroom
sınıf
genus
sınıf
branch
sınıf
race
sınıf
class; category
sınıf
(Askeriye) corps: İstihkâm Sınıfı Corps of Engineers
Türkisch - Türkisch

Definition von sınıfsız im Türkisch Türkisch wörterbuch

SINIFSIZ
Sınıfı olmayan
SINIF
(Osmanlı Dönemi) Kısım, bölüm, tabaka
sınıf
Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü
sınıf
Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği
sınıf
Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri
sınıf
Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü. Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri: "Üçüncü sınıf bir gazeteciydi."- N. Cumalı
sınıf
Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı menfaati sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas: "Parter, her sınıftan insanla hıncahınç dolu idi."- R. N. Güntekin
sınıf
Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı menfaati sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas
sınıf
Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri
sınıf
Ders okutulan yer, dershane, derslik
sınıfsız
Favoriten